Neler oluyor bana?
Hırçınlıklarımı bırakıp sakinliklere ne zamandan beri kucak açıyorum? Ne zamandan beri önyargılarımı ezip karşı tarafa gerçekten bakabiliyorum?
Bu halimin başlangıcı ( daha sonra keskin bir sekteye uğramış olsa dahi) lisede bir zamana rastlar. Neyin ne olduğunu çok da bilmediğim bir zamana. Birini körü körüne dost birini körü körüne düşman bellediğim zamanlara. Nedenleri bilmediğim için, kendime soru sormaktan ölesiye korktuğum için, elimdekileri evirip çevirip sonunda kesici ve delici bir alete çevirmeyi mutlak olarak becerdiğim zamanlara. Gücün, merhametin, sevginin karşısına değil yanına geçmeyi bilmediğim, sadece acemice hırs ve haset içinde kavrulduğum zamanlara…
Sonra birden bire bir şey oldu. Aslında işlerin iç yüzünün benim bilmediğime, insanların benim bildiğim kadarından çok daha fazla bir şey olabileceklerine dair emareler belirmeye başladı hayatımda. Düşman bildiğim birilerinin aslında karşı tarafa geçmeyi becermiş bir benden ibaret olduğunu, onlara duyduğum hasetin aslında hasretten ibaret olduğunu görüp, elimi uzattım. Nihayet ben de olmam gereken taraftaydım şimdi. Ama bu taraf değişikliği yetmedi, yetemedi.
Hayatın garip bir döngüsü, devinimi var. Sürekli bir oyuncak gibi evirip çeviriyor ellerinde seni. Hamur gibi şekillendiriyor, soğutuyor, ısıtıyor, dinlendiriyor. Sen kendini bellediğini sandığın anda birden tekrar şekillenmeye başlıyor herşey. Seksen tane günlük yazıp bitirsen de, al eline bak onları şimdi. Nedir sonuç? Her birinin kapağında yeni bir başlangıç ummuşsun, hepsinde bir sevmediğin yanından kurtulmaya debelenmişsin. Hep bir başlayan biten olmalı önyargısı ile kapatıp açmışsın içindeki kavanozların kapaklarını. Ama işte şu an bana hiçbir şey durmuyormuş aslında, hiçbir şey başlamıyor ve bitmiyormuş hissi geliyor bunları yazarken. Belli bir devamlılık içinde, hayatın ellerinde değişmekten başka bir iş değil aslında yaptığımız. Biten başlayan şey yok, döndüğün bir köşe var sadece. Günlüklerin hepsinin bazı cümleleri tekrar etmesi de bundan belki de…
Kızmaca darılmaca yok. Hayatın mottası bu olmalı sanki... Hay bin kunduzz! dediğin zaman sen, dişlerini sıkarken hırsla, arkada birileri hep bunu fısıldıyor sanki; ‘ Kızmaca darılmaca yok!’
Tamam diyorum ben de. Kızmaca darılmaca yok o zaman. Hasetten sonra hüsran gelmiyor artık bundan sonra. Başı sonu yok bunun, hüsran, hüzün, kendiliğinden zaten, orada.
Çarşamba, Aralık 03, 2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Alki$ Margot! Söze gerek duymadim...
çok güzel.
"Başı sonu yok bunun, hüsran, hüzün, kendiliğinden zaten, orada."
Hayat işte, hepsi bu ve de o kadar....
Yazmakta olduğun için teşekkürler Margot..
Asıl ben size teşekkür ederim.
Ailece Bayramınızı Kutlar,
Esenlikler Dilerim.
Sunny-anonim abi
Tuttugum bir blogu guncellemeye basladım. Sonra fark ettim ki blogumu ziyaret eden insanların yorum bırakmayıslarına deli oluyorum. Yahu okudun bir şey soyle.
Sonra yine fark ettim ki ben de aynısını yapıyorum. Blogunu uzun suredir takip ediyorum. Kaleminin yumusacıklıgını cok seviyorum:)
Benim bloguma da beklerim:
http://degistir.blogspot.com/
Yorum Gönder