Perşembe, Mart 13, 2008

Mini talihsiz serüvenler dizisi ve diğer havadisler

Talihsiz serüvenler dizisiyle beraber, ufak tefek teknik aksaklıklarımız devam ediyor. Şimdi de telefonumuz arızalandı. Arıza kayıtlarını ardarda bırakmama rağmen şu an için çevir sesi gelmiyor, telefon kapı duvar. Dolayısı ile internet de kapı duvar. Ve dolayısıyla üstün hizmet madalyalı, Cem Yılmaz reklâmlı dev Telekom yine yapacağını yapıyor, sinirlerimizin gerilmiş tellerini akort üstüne akort ediyor.

Diğer yandan kombimiz su damlatıyor, altına plastik leğen koyuyoruz. Kombi servisi sorun bizden kaynaklanmıyor diyor. Tesisatınıza baktırmalısınız. Böylelikle yönetimle bir tesisatçı ihtiyacımıza dair uzun ve fenalık geçirtebilici bir konuşma yapma ihtiyacımız doğuyor.

Hayat bazen böyle ev ve iş ortamlarında küçük sorunlarını kartopu yapıp yapıp kafamıza atıyor. İçine taş koymadığı sürece fazla sorun yok, bize iş çıkıyor sadece.

Mevsim ilkbahara döndü yüzünü, o taraftan bol güneş ışığı geliyor zira. Ağaçlar dallarını çiçeklendirdi bile, bademler açtılar, gelinlik kız gibi falan benzetmelerini göze alarak. Saat şimdi üç olmadan, ofis masamın sağ yanına düşen büyük pencereden bir deli ışık huzmesi girip tüm masayı, masanın başındaki beni ve dahi ötemdeki elemanın yarısını aydınlığa buluyor. Hemen storlarımızı çekiyoruz, zira beyaz ekran ışığına bakan gözlerimiz, yansımalar cennetinde, aldatmacalar diyarında gerçek ışık kaldırmıyor. Gerçek ışık ekstra parlak bizim için, gözlerimiz dayanmıyor.

Evdeyse akşamları -yeni mevsimin gazına geldiğimden olacak- yoga yapmaya başlıyorum. Bütün ekipmanım tamam, mat denen yaygımı bile sermişim gayet ciddi. Sanal sarışın ve hayli sempatik yoga hocamı dinliyorum ve ne derse yapmaya çalışıyorum uysal ve çalışkan bir öğrenci gibi ama heyhat! Çok şükür ki hocam beni görmüyor. İlk zamanlar felaketim, bacaklarımı kaldıramıyorum, kaldırsam o pozda duramıyorum, masa başında gün geçtikçe donan, kemikleşen bedenimden yapabildiğim hareketler neticesinde çatırtılar, kütürtüler geliyor. Yılmıyorum. Şu anda yavaş yavaş hareketleri tamamlamaya ve eskiden olduğu gibi rahat ve esnek hissetmeye başladım sayılır. Bir iki gün her yanım ağrıyarak gezmem ise nedense çok hoşuma gitti. O ağrıları alıp, hiç hareket etmiyorum diye sızım sızım sızlanan vicdanıma bastırdım, vicdanım rahat şimdi, bedenimin ağrıları da bir haftaya geçer neyse ki.

Colin çok kocaman oldu. Güzel bir gün ışığı yakalarsam ( ki ışık huzmelerinin şehri yalayıp parlattığı saatlerde ben genelde işimde gücümde oluyorum) resmini çekeceğim azmanın. Kocaman oldu zira. Kucağıma aldığımda besili bir kuzu kadar ağır… Ama kuzu gibi tanımlamasının yanından geçemeyecek serserilikler, haylazlıklar ve yaramazlıklar var bizimkinde. Tüyleri uzun olduğu için hemen hemen hergün taramam gerekiyor, başlarda bundan hiç hoşlanmıyor, tarağı uzaktan görünce kaçıp koltuğun altına giriyordu. Şimdi severek taranıyor. Uzun çabalar sonucu artık kıpırdamadan ve munis bir kediymişçesine (!) taranabiliyor. Hatta hırıldıyor mutluluktan, önce ön sonra arka pati arkalarına kadar taranıyoruz. Fakat gelin görün ki tırnaklarının kesilmesine hala şiddetle tepki gösteriyor. Geçenlerde artık heryere takılan tırnaklarını kesmek için cesaretimi topladım, daha doğrusu buna mecbur kaldım zira kartal pençesi gibi uzamıştı tırnakları ve bir yere takılınca da orda tuzağa düşmüş tilki gibi debelenip duruyordu. Bizim pehlivanla hayli güreştikten sonra tırnakları kestim. Bana artık daha temkinli yaklaşıyor zira artık kendisiyle altata üstüste kavga etmişliğimiz var. Racon gereği benim bölgemde uzun tırnaklarla gezilmeyeceğini anlamıştır umarım!

Havadisler şimdilik böyle. Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ını okuyorum gecikmeli olarak. Güzel filmler aldım şimdi arka arkaya onları da seyredeceğim. Bahar temizliği gereği dolaplara el atmak, biraz boya yapmak da planlar arasında.

Hazırız işte artık, bahara ve yaza, akşamsefalarının açtığı serin gecelerde sakızlı kahve fallarına…

7 yorum:

Greensleeves dedi ki...

Margot ! Hani sen hep dersin ya, Komsum, icimi genisletiyorsun

dgül dedi ki...

Seni bu aralar nadir bulabildigin fırsatlarda yazdıgın yazılarla da okumak her sekilde güzel, yolunu gözlemek de. Bazen ceker birbirini talihsizlikler dizisi, olsun varsın, bu kadarı olsun. "Gercek ısık ekstra parlak bizim i�in, gözlerimiz dayanmıyor." demissin ya düsündüm ben de, evet is yerimde masamın arkasından düsen günesi farketmemle birlikte ben de kosturuveriyorum senin gibi ona engel koyabilmek adına. Gercek anlamda da dogru, sanki mecaz anlamıyla da... Biz yine gercek ısıkla kamassa bile gözlerimiz; kacırmamayı hatırlayabilsek...
Colin'in resmini de (hatta kucagındaki haliyle) dört gözle bekliyorum bu arada.
Sevgiler yine Izmir'den sana...

müzi dedi ki...

oh, okuyup sanki benim sacim taranmis gibi rahatladim.

Adsız dedi ki...

Kötü şeyleri bile güzel anlatıyorsun, harikasın...

Adsız dedi ki...

Hello. This post is likeable, and your blog is very interesting, congratulations :-). I will add in my blogroll =). If possible gives a last there on my blog, it is about the TV Digital, I hope you enjoy. The address is http://tv-digital-brasil.blogspot.com. A hug.

Adsız dedi ki...

Yazar cok tesekkurler...

Selamlar Ebru

Margot dedi ki...

Rica Ederim Ebru,
Yeni eve gelmek istersen adresi, www.margotto.com.

Selamlar benden.