Perşembe, Kasım 01, 2007

Gündelik Havadisler


Flaş Haber: Colin Kazım bize taşındı!

Havalar bir yandan soğuğa çalarken, biz evi daha da ısıtmanın peşindeyiz. Artık geri alınan saatler sayesinde birden kararan hava, uzun ve serin kış gecelerini haber veriyor sanki. Ondandır kış tedariklerimizi bol tutmaya çalışıyorum. Şimdi gündelik havadislere ve kış hazırlıklarına geçmek istiyorum izninizle, sonra yine hava durumuna döneriz.

Aile genişliyor:


Yaklaşan kış hazırlıkları çerçevesinde (ilkokuldan beri kafalarımıza kazınan şu, kışın soba yanar, yanında kedi uyur kalıbı sonucu mudur nedir) bir kedi edinimine gittik. Eşe dosta salınan haberlerimiz sonucunda tam da kış mevsimine uygun tabiatlı bir Norveç Orman Kedisi düştü nasibimize! Bendeniz önce bu ismin bir şaka olduğuna kanaat getirdim ama biraz kitap karıştırınca gördüm ki Norveç kedisi de İskoç battaniyesi kadar gerçek ve tercihen diyelim, göbek nahiyenize yerleştirdiğinizde onun kadar sıcak tutma özelliğine sahip!

Colin Kazım’ı almamız bir macera, eve gelmemiz bir macera oldu. Kendisine sokakta bulan iyi kalpli bir hanım bakmış ve sahiplendirmek istemiş, biz de talip olduk. Bütün bu talip olma ve evlat edinme prosedüründe aracımız ve başyardımcımız Postfiyaka oldu. Kendisine buradan binlerce teşekkürü bir borç bilirim. Bendeki sonsuz kredisine bir yenisini daha katarak, mahcubiyet ve minnet duygularımda doz aşımına kadar gitmeme sebep oldu kendisi. ( Bkz: Gece yarılarına kadar montajında bizzat bulunduğu kara delik tabiatlı zaman yutan gardırobumuzu unutmak ne mümkün!)

Efendim, en nihayetinde ben, kucağımda Colin Kazım, direksiyonda Yamyam, geri ikilide Postfiyaka ve M. olmak üzere hafta sonu trafiğinde kalakaldık. Açtık ve susuzduk ama direndik, ilk gördüğümüz yemek temin eden yere dalmalarımız, sonra gecenin bir vakti Colin’in kumunu, yemini nerden alalım derdine düşmelerimiz burada çabuk çabuk geçilmektedir. Neden sonra evimize vasıl olabildik. Colin, önce her bir yanı kokladı, sonra içi rahat etti sanırım hoplamaya, zıplamaya devam etti. Arabada da oynayıp durmuştu zaten kucağımda. Sanırım yaşının küçük olması ve biraz da cahil olması onu çok umarsız yapıyor. Bunlar kim, bu araba nedir, bu ev neresi demedi, girdikten beş dakika sonra sanki hiç o kadar yol gelmemiş gibi oynamaya devam etti halıda. Kendisine yemeğini yesin, takılsın, keyfine baksın diye bir köşe hatta bir odacık (!) tahsis ettik. Ama o alanını geniş tutup şu anda her odanın hakkını vermekle meşgul! Bu oynanmayan oda kalmasın kampanyasına kapalı odalar da yarattık tabii zamanla.

İlk günlerde böyle değildi komşular… Gayet uslu, beyefendi bir çocuktu. Fakat bizi tanıdıkça yumuşak yüzümüzü gördü ve bütün canavarlığıyla (kendisini çok usta bir avcı sandığından sabah akşam antrenman yapmakla meşgul) koltuk, halı, perde ve Allah ne verdiyse saldırmaya başladı. Ara sıra çileden çıkıp bağırsam da bıyık oynatmıyor. Korktuğu çok az şey arasında elektrik süpürgesi, elektrikli tornavida ve saç kurutma makinesi gibi sesli aletleri sayabiliriz. Bütün bu canavarlığına ve azgınlığına rağmen, oynamaktan bitap düşüp, kafasını koluma dayayıp uyuduğunda bir meleğe benziyor. ( Resimde utanmadan melek maskesi takıp poz vermiş halini görebilirsiniz) Ah bir de aklı yerinde olsaydı yavrucağın!

Diğer hazırlıklar ve havadisler:


Sonbaharın sonuna kışın başına doğru ilerledikçe etrafa bolca battaniye ve yastık serptim. Benden sonra revir nöbetini devralan Yamyam, battaniye ve yastık kombinasyonlarını ilk elden tecrübe etmiş oldu. Grip atlatmama rağmen şerbetliyim demedim gittim aşı da oldum bugün, artık gribin evlerden uzak olmasını dilemekten başka çarem yok. Evin içini yumuşatmaya ve ısıtmaya gayret ederken bir yandan 'üst kata çıktık çiçeklere uzak kaldık' diye düşünüp, yatak odası penceresine boydan boya sarı kasımpatılar diktim. Pek güzel oldular, her sabah Colin haydutuna çaktırmadan hal hatır soruyorum zira görürse onları da kıskançlıkla hırpalayabilir.

Bu mevsimin olmazsa olmazlarından biri de klasik Tüyap Kitap Fuarı’dır. Ben son senelerde pek fırsat bulup da gidememiştim. Bu sene 29 Ekim etkinliklerimiz çerçevesinde kapıda sıra olmuş bir grup öğrencinin arasına karışıp, fuar ziyaretinde bulunduk. Taksim’dekine nazaran daha geniş ama bir o kadar da ayaklara kara sular salıcı olan yeni fuardan, kitap alıp çıkmamız maalesef mümkün olmadığından, yine kendimizi kaptırıp elimiz kolumuz dolu, ceplerimiz boş çıktık.

Ben öykülerini okuduğum ve ilk romanını merak ettiğim Sema Kaygusuz’un, Yere Düşen Dualar isimli kitabını aldım. Şu sıralar elimden düşürmeden okuyorum. Anlatımı yine çok kuvvetli ve bana özlediğim, bir romana kaptırıp gidebilme hissini veriyor. Bu yüzden romanımdan çok memnunum. Onun dışında İstanbul gezmelerine doyamadığımızdan Murat Belge’nin İstanbul Gezi Rehberi’ni aldık. Yamyam, Dali hayranı olduğundan, onun kocaman bir albümünü almadan edemedik. Benim aklım hep Colin evde ne yapıyor?’a takıldığından, algıda seçicilik neticesi gözüm de: Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz, Doris Lessing, Kedilere Dair, Oya Baydar, Kedi Mektupları gibi kitaplara takıldı. Bunlardan en çok Doris Lessing’i gözüme kestirdim, zaten Nobel aldıktan sonra gazetelerde çıkan o örgülü, beyaz saçlı babaanne resimlerine de sevgiyle bakmıştım. Bakmıştım ama almadım zira internette daha ucuz satıldığını fark ettim. Fuarda kitap fiyatları internete göre ucuz değil, hatta bir kısmı daha pahalı. Standlarda belirtilen indirimler maalesef gerçekten indirimli oldukları anlamına gelmiyor. En azından benim baktıklarım için bu söylenebilir.

Ofiste saat beşe yaklaşıyor, güneş bakır renkler saçarak batmaya başladı pencerenin kenarına doğru. Bir ucunda yarısı yenmiş çikolatalı bir kek ve bir ucunda soğumuş bir çay öylece dururken masam toplanmayı bekliyor. Evin ne kadar dağıldığınıysa şu anda düşünmek bile istemiyorum…

13 yorum:

postfiyaka dedi ki...

Öncelikle yazısında benden bahseden Margota gözlerim dolu dolu teşekkürü borç bilirim:) Sonrasında gerçek arkadaşlıkların,dostlukların yardımcı olma karşılığında minnettarlık gerektirmeyeceği bilgisi ile minnetini geri çeviriyorum.
Ayrıca isim babası ben olduğum içinde çok mutluyum:) Umarım sormaz kimse Colin Kazım ne demek diye(sıkı fenerbahçeliyiz ona göre:)

E ben artık meşhur birisi olaraktan aslında yorum yapmasam da koştursam peşimde modunda olsam daha guzel olacak sanırım ama ne yapayım dayanamıyorum:)

Gülücüklerden de anlaşılacagı gibi bu yazı beni mutlu etmiş teşekkür ederim tekrar.

Grip aşısı sonucunda umarım tekrar hasta olmazsın ama dikkat et grip aşısı dalgınlık yapıyor ;)

Adsız dedi ki...

Canımın içi;
Bu ne tatlı, içine sokulası bir kedidir yaa...
Allaaam sen heryerde mi ağzının tadını bilirsin tipik terazi kadını....
Yüzü, gözleri, patileri beni öldürdü ya...
Tebrikleren yakın zamanda miniş büyümeden gelip onu sevicem sarılıcam ve sonsuza kadar benim olacak...

celerone dedi ki...

Margot,

Ben seni okuduktan sonra şöyle bir hisse kapılıyorum. Şimdi ben bunu okudum, çok da hoşuma gitti. Hoşuma gittiğini söyleyeyim, Margot açınca bir sürü yorum görsün, bilsin. Ama her yazıdan sonra da bu yazılmaz ki. Yalnız, yazmazsam da bilemez ki. Onun için abuk subuk yorum mu yazsam? Yazmasam mı? Falan, filan.

Amannn Margot, ben senin her yazını pek bir keyifle okuyorum, biline.

Selamlar,

Selamlar

Margot dedi ki...

Postfiyakacığım,
At canım aaat, bütün havalar sana feda olsun :)

Evde Fenerbahçe maçları seyredilirken ve ben gidip gelirken bir Colin Kazım lafı duyuyorum ve ölüyorum gülmekten! ( bir Galatasaraylı olarak gülüyorum bu arada!) Postfiyaka da gel kedinin ismini Colin K. koyalım deyince bizim de iyice komiğimize gitti.
Colin K şu sıralar stres topu tabir edilen sesli toplarla antrenman yapıyor :)

Yazının seni mutlu etmesine çok sevindim, mutlusun sen mutlu kal postfiyaka!

Bu arada grip aşısı hikayesini neden açıyorsun! Açma o konuyu :)

Petrek insanı,

Bu işte şamşeytanı kılıklı bir şey! Böyle sevimli ayaklarına yatıp milette yelkenlerin inmesine sebep oluyor sonra akabinde tepene çıkıyor. ( tepene her anlamda çıkıyor!) Gel tabii ki şekerim, azmadığı zamanlarda tutabilirsen seversin :)
Elmira kılıklı Petrek!

Sevgili Celerone,
Hoşuna gittiğini, keyiflendiğini yazman, yorum bırakman pek hoşuma gidiyor! :) Saçma falan da değil, sizden haber alınca seviniyorum, moralleniyorum, daha çok yazasım geliyor.
Her zaman uğra, her zaman ses ver, Canım Celerone :)

kedi dedi ki...

Evlat edinilen kedi Colin Kazımdı demek:)
Celerone'ye çok katılıyorum.Yazdıkların o kadar ferah ki(güzel demek yerine içimden ferah demek geldi,sorma niye,işte ööle:)yani o kadar hoşki ama her yazından sonra da bunu demek,sürekli beğenileri dile getirmek tuhaf sanki.Ama yazmasak,ses çıkartmadan bi köşede oturup hayatına hayran olarak ortak olmak daha tuhaf;)Beğeniyorsan yaz,yaz ki bilsin.Bilsin ki yazsın daha çok yazsınn aaaa ne diyorum ben canım.
Biyoca yazmaya başlamadan güzel blogundan ışınlanmalıyımmm:)

(Kedi sahibi olma isteğimi depreştiriyorsunuzzz,yapmayın etmeyin,ben kıskanç bi kediyimdirr,kendimden başka bi kedi olamaz bu evdee:)

Tijen dedi ki...

Hoşgeldin kızkardeş!
Pek güzelmiş Colin Kazım. Ben de istiyorum ondan bir tane.

Adsız dedi ki...

colin kazım'ın en güzel yaşı,bence
onunla oyun oynayıp,tadını çıkarın.
ben de küçük bir çocukken,sokakta
ki bütün yavruları eve doldururdum
ve annemden fırça yerdim:)lütfen
seviniz onu,sevgiden zarar gelmez
der,iyi hafta sonları dilerim.
cüneyt,ankara

Adsız dedi ki...

merhaba margot,kedi tam oyun yaşın-
da.ama çabuk büyüyorlar.gururlu
hayvanlardır,çok severim.

kitap konusunda birkaçını paylaşmak
isterim:
-''ben ve biz-postmodern insanın
psikanilizi''(rainer funk)
(insanın yabancılaşmış ''ben''yaşan
tısına özgü savunmaları ve bundan
kaynaklanan çeşitli patolojileri de
ele alıyor.şiddetle okunmalı...)

-yeni soğuk savaş/utku yapıcı
-mısır konseyi/leonardo scıascıa
-olasılıksız/adam fawer
-sessiz ağıt/şengül hablemitoğlu
-belirleyici/robin cook
-karacaoğlan/dinçer sümer
-istanbul entrikaları/barry rubin
-che guevara/mario frattı
-nobel ödüllü v.s.naipaul'un 2 eser
''yarım hayat''-''taklitçiler''

sana ve yamyama güzel hafta sonu
dilerim.a.abi

Adsız dedi ki...

Ailenin yeni ferdi için yürekten kutluyorum, darısı bizim evin basına. Cocuklugumda bu sansım vardı; kedili bir evde yasamak bence baslı basına bir mutluluk... Lakin bizim evde 1/3 azınlıgı olusturan, kedilere bir türlü kendini sevdiremeyen bir veteriner hekim var, onun muhalefeti 2/3 cogunluga baskın geliyor maalesef. Senin ısınma cabaların yazınla birlikte bize, icimize kadar ulastı.Yine sevgilerimi sunuyorum sana.

hera dedi ki...

vay.. colin mi demeli kazim mi bilemedim ama bir hosgeldini hemen hakediyor kanimca, zira bundan kelli biliyorum ki yazilarinda yer almak icin akil almaz ve sonu gelmez afacanliklar yapacak bu ufaklik. biliyor musun margot, 8 yildir cincan sevgim nedeniyle mahallede kedici kadina cikardilar adimi. ama yilmadim. yine olsa yine yaparim. sen de bil ki bu veledin gelisi var donusu yok.

Margot dedi ki...

Sevgili Biyonik Kedi,
Evet işte bundan bahsediyordum sana! Çok sağolasın, insanın hoşuna gitmez mi okunduğunu, sevildiğini bilmek? Benim de hoşuma gidiyor işte, şımarmamaya çalışarak seviniyorum. :)
Kedilerle daha yeni tanışıyorum ben, bu benim ilk kedim :)

Makarna Kardeşim,
Hoşbulduk. Sizlerle hoşbeş etmeyi özlemişim, komşuların hali başka :) Yahu sana da bulalım bir Colin, etrafta o kadar çok yavrucak var ki hepsi de sıcak bir ev arıyor.

Sevgili Cüneyt,
Colin'i çok seviyoruz. O kadar çok seviyoruz ki o kadar olur! Sevilmeyecek gibi mi yumurcak sen söyle :) Ben de küçükken yavru kedi peşinde koşardım, evde bakabilmek ancak bu yaşıma kısmet oldu. Sana da mutlu günler!

Merhaba Anonim Abi,
Evimizin havası değişti, odaya girdiğimde bir köşede oynarken ya da uyurken Colin'i görünce öyle mutlu oluyorum ki. Tavsiyeler için teşekkürler!

Sevgili Dgül,
Dediğim gibi Colin benim ilk kedim. Kedilere çok bir düşkünlüğüm, eve kedi alayım diye bir tutturmuşluğum olmamıştı. Taa ki Antalya'da tatilde Boncuk isimli bir kedi kanıma girene kadar. Evde bir kedi olmasını dönünce öyle arar oldum ki, kendi kendime şaşırdım bir süre. Sonra baktım ben cidden bir kedi istiyorum, Colin'i kaptım :)
Benden de sevgiler, umarım sizin de kanınıza girip, kendini zorla sevdiren bir kedicik çıkar karşınıza ;)
Sevgiler benden.

Heracığım,
Geldiği ilk günler sadece onu konuştuk neredeyse, şimdi de gitgide huyunu suyunu belli ediyor :) Bu velet her ne kadar sonsuz bir yaramazlık yapma kabiliyetinde olsa da, dayanılmaz şirinliği ile bizi kandırıp duruyor! :)

Oya Kayacan dedi ki...

Bak şimdi... Norvegian Forest Cat(Maine Coon) değil o, halis Turkish Street Cat 8~} Norvegian olsa sadece patiler ve boyun açık renk olurdu. O da benim büromun önündeki Trafo'dur!!! Sen yeni sahiplerine uyma Colin Kazım, Turkish asaletini korumaya bak. Bu gün de kasıl kasılabildiğin kadar, Fener'e de maşallah hesabına evin altıını üstüne getir...
Margot'cuğum seni haylidir ihmal etmiş, yazmalarını özlemişim. Ağzımın tadı yerine geldi. Üç kişilik sevgiler...

Margot dedi ki...

Oyacığım hoşgeldin, sefalar getirdin :)
Kedimizi aldığımız hanım, sonra da veterinerimiz Norveçli olduğunu söyledi Kazım'ın, hatta Nüfus kağıdına da öyle yazdılar. Ben de onlardan duydum ve komik geldiği için söyleyip duruyorum. En nihayetinde bizim için hiç fark etmiyor, o şu anda T.c vatandaşı ve bizim aileden :)

Sabah tosunun biraz tek gözü yaşarmıştı azıcık çaylı pamukla siliverdim, kimbilir maçtan sonra nerelere girip gözüne neler kaçırdı !

Sevgiler Oyacığım her zaman bekleriz!