Tarabya sahilinin bir ucuna ilişiyoruz, diğer balık tutanların boş bıraktığı bir yerlere. Bir kamp sandalyesi açıyoruz zira ben çok ayakta duramam, netameliyim. Katlanan şezlongumsu şey açılıyor ve ben ona oturmaya utanıyorum o an. Yönetmen sandalyesi gibi bir şey bu ve ben bir sürü ayakta balık tutan adamceğizin yanında kontes gibi buna mı oturacağım? Bozuntuya vermiyorum. Hep gelirmişim buralara, yönetmen sandalyeme kurulurmuşum, çok normalmişim, kitap bile okurmuşum gibi davranıyorum. Bilmem oluyor mu?
Off! Olmuyor sanırım. Ayağa kalkıyorum, arabadan kupalara çay koyuyorum, sandalyenin etrafında dönüyorum. Biraz ilişir gibi oluyorum. Hava soğuk gerçekten de. Uzakta bir balıkçı teknesi o kadar martı kendisini kovalamıyormuş gibi huzurla salınıyor. Ben huzursuzca kıpırdanıyorum. Gidip kitap alıyım bari arabadan. Merhaba sandalye ben geldim. Kitapla geldim evet. Hımm… Kitap okurken daha mı bir ukala görünüyorum acaba? Bak sandalye, yaz olsaydı tamam , yan gelirsin, güneşlenirsin vs.. Aaa dur bakıyım, Yamyam balık tutmaya başladı bile. Dur ben bir ona bakıp geleyim. Kusura bakmıyorsun inşallah böyle kalkıp kalkıp gidiyorum?
Şimdi nasıl oluyor bu iş? Oltanın misinasını işaret parmağınla tut veee, fırlattığın anda, havadayken bırak! Uçsun denizin ortasına doğru. Hımm nasıl yani? Ben en son ne zaman bir şey öğrenmiştim? Evet, tutuyorum ve fırlaaaaaaat! Olmadı mı? Yandaki komşu balıkçı adamceğiz nereye siper alacağını şaşırmış bana bakıyor. Korkmakta haklısınız sayın komşu balıkçı amca, ama sakin olunuz, kurşunu kafanıza isabet ettirmeyeceğimdir. Yani inşallah. Evet, ikinci denemem, parmağınla tut ve fırlatırken parmağını kaldır, sallaaaa! Amanın! Oldu galiba! Yaptım, şimdi sıra geldi tır tır tır, geri sarmaya… Evet, oltanın ucunu döndür vee sar, döndür vee sar. Sanki ucunda bir şey parlıyor! Sevgilim balık tuttum ben galiba!! Heeyy, balık tuttuuuum! Ama yarabbi ne kadar da küçük buu! Of ilk balığım bir akvaryumluk boyutlarda! Bir anahtarlık ucu için bile küçük! Geri bırakalım bunu biz? Evet, evet, haydi bakalım, cup! Ama olsun yine de tebrikler, sarılmalar, haydi bir şans öpücüğü!
Deniz, deniz, deniz….
Dalga, dalga, dalga….
Deniz, deniz, deniz….
Dalga, dalga, dalga….
Balık tutabiliyorum artık, bu da kırmızı kovamız işte! Balıkları oltanın ucundan çıkarmakta da pek tereddütlü değilim. Elinde çırpınan bir balığın ağzından olta çıkarmak herkese çok da kolay gelmiyor. Bakınız diğer komşular; bizim gibi sevgili balıkçılar. Haydi, hayatım çıkar balığı. Ayyy, sevgilieaaamm yapamağğmm! Bir şey olmaz, yavaşça tut bir elinle. Ay ay ayy Korkunnçç! Olmuyoa, tutamıyoruuuam, yapamıycaaam!Elimden kayıyoa! Kızın neden bu kadar çığlık atıp aynı anda zıpladığını inanın anlamıyorum. Sakince balığı tutarsın, nazikçe oltayı çıkarırsın ve etrafa bakarsın hava atarak! Özellikle şu siper almaya çalışan komşuyla göz göze gelmeye çalışarak!
Sonra gelir gider kovadakileri sayarsın. Sen saymayı bıraktığın an, sahilde yürüyüş yapanlar saymaya başlar. Gelip geçerken dururlar ve teker teker her kovayı tetkik ederler. Hımmm bu bayağı tutmuş, aa yazık bu hiç tutamamış ayol! Neyse bizim şerefimizi kurtardığımızı söyleyebilirim. Zira bir süre sonra saymayı bırakmıştık.
Sanırım sandalyeye artık alıştım. Pat diye oturuveriyorum. Bacak bacak üstüne bile atıyorum hatta. Balık tutmak sanırım beni değiştirdi! Artık bu yönetmen sandalyesini hak ettim ben! Merhaba sandalye, gel seni şöyle orta bir yerlere çekelim, kıyıda köşede kalıvermişsin!
Ellerime balık pulları yapışmış, kolonyalı mendille onları temizlemeye çalışırken, etrafımdakilerin keyif aldıkları bir şeyi yaparken suratlarına ilişen o ifadeleri sayıyorum. Balıkları suyun içinde gördükleri anın ifadesi, çekerkenki rahatlamış ifadeleri, balıkları çıkarırkenki mutlu, mesut ifadeleri…
Dalıp gidiyorum. Bütün gün bu işi yapabilirim. Yani dalıp gitme işini. Denize, dalgaya, onun yüzündeki ifadeye ( özellikle ben balık tuttuğum anki ifadesine!) , martılara, balıklara, elimdeki kitaba, çay bardağının avucumdaki sıcaklığına, komşu balıkçıların kızaran sigara böreklerine, uzaktan geçen kocaman tankere, kuyruk sallayarak giden şu köpeğe, birbirini kovalayan çocuklara, üşüyüp arabanın içine kaçmış ve eşlik ettiği şarkı duyulmadığı için çok komik görünen onların abisine, misinanın dolanıp duran kısımlarını çözmeye… Dalıp gidebilirim
Sonra durup iyot kokan derin bir nefes alabilir ve bunların hepsini kafamın bir yerine not etmek için gözümü denizde bir noktaya dikip, o noktadan tekrar dalıp gidebilirim. Taa ki diğer yakada bir yerlerde karaya çıkana dek.
16 yorum:
Hoşgeldin komşu. İstanbul'a da kış geldi. Sanırım sahilde durunabilecek son gün o pazar günüydü :) Balık tutmayı hiç denemediysen benden sana tavsiye, bir olta al, in su kenarına. Ne dert kalıyor ne tasa! :)
İstanbul'dan iyi geceler komşu!
rast gele margo.
bi dahakine ben de balık tutmaya gelirim.
bu
gerçekten güzelmiş. ankara'da yosun kokusu duydum okurken. gerçekten.
ankara sahilleri de iyidir aslında. buraya da yaptılar sağolsunlar. her meydan ayrı bir plaj. ay ne diyorum..
çift katlı şehirden sevgiler..
Benim yazacaklarımı yazmışlar ama önceden gelenler:((( Özellikle "bende gelicem bi dahakine" kısmını yazmaya pekte hevesliydim. Ama olsun balığı çıkarırkenki ustalığını ve komşu kızın çığlıklarını(bunu uygulamalı duymuştum zaten:) bende görmek istiyorum o yüzden atın bagaja bir sandalye daha bende varım:)
Bak yine güldürdü beni. İlahi Margot, sandalyeyle hasbihal :)
Hem sen her yazdığında, parlak balıklar tutuyorsun bize.
Selamlar
Ben yalnızca yemesini severim gözünü sevdiğim lezzetli balıkların...
Sanırım hiçbir zaman balık tutmaya cesaretim olamayacak halbuki bunun için deliren de bir babam var...
Yazını okurken ben de sanki o anı yaşıyormuş gibi oldum, işte başarı burda gizli Margottum canım kardeşim...
SENI COK SEVIYORUM...
Esperanza mon amor,
Her zaman bekleriz ne demek :)
Hoşgeldin Bikelime,
Yazıyı sevmene sevindim, sevgiler bizden :)
Postfiyakalı kardeşim,
Sesli olarak daha iyi canlandırıyorum taklitleri, yazınca bilmem ne kadar oluyor :) Sen sandalyeni al gelirken :)
Celerone'um gülüm,
Çaktırmasak da ilk saatlerde bir tedirginlik oluyor tabii ister istemez. Ama cevval bir şekilde atlattım durumu :) İki balık tuttuktan sonra görücektin sen beni :))
Petrekim!
Ben tutarım sen kızartırsın canım kardeşim? Üzüldüğün şeye bak. Özellikle temizleme ve pişirme konularında yardıma ihtiyaç olucak :) Keşke sıcak havalar olsaydı be Petrekim, çok sevdim ben bu işi! Seni de çok seviyorum biliyosun zaten :)
tarabya sahilleri, komşu balıkçı amca, dalga, deniz ve yaşanılası istanbul...
öyküler eşliğinde.
aaaah ah, 20 sene oldu balığa çıkmayalı. bidahaki sefere ilk oltayı benim yerime sallar mısın?
Hoşgeldin Baver,
İstanbul bütün bu olup bitene rağmen hala bir köşeciğinde yaşanılası olabiliyor çok şükür! Öyküleri anlatmakla bitmiyor fakat son zamanlarda çok dertliyim bu şehirden yana. Daha doğrusu şehrin başına gelenlerden demeliydim...
Merhaba B2,
Şu anda lapa lapa kar yağıyor. Bir daha ne zaman balığa giderim bilmiyorum ama istediğin o olsun, sallarım elbet :)
Merhaba, bol balıklı bir yıl, eğlenceli bir bayram geçirmeniz dileğiyle...
nasıl özledim sen anlatırken yosun kokusunu :/ içimden bir kez daha söylüyorum aynı sarkıyı.."simdi İstanbul'da olmak vardı..."
Merhaba Adacim,
Sana da iyi seneler, geçmiş bayramın kutlu olsun :)
Sevgili Palyanço,
Bayram boyunca İstanbul'da değildik biz de. Dün gecenin çok geç bir saatinde varabildik. Bayramda yolları, caddeleri dinlenmiş İstanbul'un, öyle diyorlar.
Yeni yazıyı ne zaman yazabilirim bilmiyorum ama hazır sizi bulmuşken, hepinize iyi seneler olsun, geçmiş bayramlarınız kutlu olsun der, ahududu likörleri ikram ederim!
Margot yaaa, Kimsecik ve Cancan'a göstersen, ne len bunlar, diyecekler. Sinek mi? Sinek balıkları böylece Margot'ca tutulup kovaya girmiş olmuşlar.
Oyaaa,
Lütfen ilk kahramanca denememi küçümsemeyelim :) Hem orda lüfer vardı da ben mi tutmadım :))
Yamyam şimdi bana afilli bir olta aldı, tuttuğum ilk kocaman balığın resmini koyacağım buraya ibret-i alem olsun :)) !!
ben hala balık tutamadım istanbul'da.
aslında sadece aras nehrinde balık tuttum ben.
Yorum Gönder