Cuma, Ekim 14, 2005

Elde var hüzün


Kendi kendime bir aaah! çektim. Karşı masadaki arkadaş amma şuh bir ah çektin dedi. Ben de ; Etrafta karşı cins kimseyi göremiyorum, boşu boşuna şuhlandım görüyor musun!'' diye ciddiyetsiz bir cevap verdim. Duygu yoğunluğum artık kendini iç çekişler şeklinde gösteriyor demek ki. Yoğunluk olsun da duygu yoğunluğu olsun diyecek halde de değilim. Bu çeşit bir yoğunlaşma bende olumsuz bir etkileşim yaratıyor. Üzgün, durgun, sessiz kenarda köşede burnunu çekip saklanan bir tip oluyorum. Ruhun battineyesi nedir? Bu mevsimde gerekli bir icat olacağını sanıyorum.

Bu sabah arabayla annemi bir yere bırakırken bu şehirden bahsetmeye başladık. Gel dedi seni Antalya'ya götüreyim, orda kafanı dinler,yazar çizersin. Ben de malesef bu mümkün değil dedim. O da bir an durakladı, haklısın dedi. Sen değil Antalya artık İzmir'de bile yaşayamazsın. Seni İstanbul'dan başka bir yer paklamaz. Annemin birden böyle keskin ve kendinden emin bir tespit yapması beni epeyce şaşırttı. Bir çukura girdik çıktık. Halbuki o benim artık ciğerimi görüyor durduğu yerden. Belki de sadece bu kadar keskin ifadelerine alışık değilim.

Bu mevsimle beraber bir kovuğumun içine canımın içi muamelesi yapma hislerindeyim. Öyle battaniyelerle akraba olmak, kitapları adam gibi okuyup yanlarına notlar almak, kendimi onlardan alamamak, karnım guruldayınca kendimce bir çorba kaynatmak tek dileğim. Öyle kalabalıklar, sosyallikler, şamatalar bana uzak geliyor. Öyle kendimle avunmak, içimdeki gümüşleri parlatmak, kafamda bir yerlerde gezinip durmak istiyorum. Böyle bir hüzünle baş edecek bir vitamini olan var mı? Bu mevsimde gerekli bir icat olacağını sanıyorum.

Mürdüm eriği renkte bir atkı örmek derdindeydim. Onu Oğuz Amca'nın heykelinin orda kitap okurken takacağım ya. Tam onun hüznü bir yerlerde çengellenmiş, eski yazılarda saklanmış dururken, birden Kaptan da göçtü buralardan. Televizyondan cenazesine baktım, uzun süre bakakaldım. Onu uğurlayan her köşe yazısını okudum. İçimde bir zamanlar yankılanmış her türlü hüznü uyandıran gidişiyle kalakaldım. Diyecek bir şeyim de kalmadı. Heykeli dikilecek adamlar birer birer giderken, ıssızlaşan bir ülkede kalakaldım. Daha ne kadar yalnızlaşacağız? Bu yalnızlığın bir avuntusu var mı? Bunun gibisini sardı hayat başımıza, kabullenmek bu mevsimde biraz daha zor. Kabullenmeye yarayan bir antasit madde var mı? Hele bu mevsimde bünyem ondan az salgılıyor, takviyesi gerekli bir icat olacak sanıyorum.

Halbuki güneşli de bir gün, cumaya yakışır gibi. Ama gel gör ki, ben konuşurken ağzımdan boynu bükük kelimeler çıkıyor. Söyledikten sonra da avutamıyorum.

7 yorum:

ycurl dedi ki...

Boynu bukuk kelimelerin beni de huzunlendirdi...

nirem dedi ki...

sessizlik olarak gösteriyor artık sık sık kendini birikmiş "duygu yoğunlukları"

uykusuzadam dedi ki...

Benim atkıyı ör, bak hadi mor da olsun senin hatırın için, sonra Antalya'ya annenin yanında biraz tatil yapmaya gel, sonra ben Antalya'ya uğrayıp hem atkıyı alayım, hem de Tijen'in vereceği kutudan birşeyler araklayayım.
Bunun sana ne faydası mı var ??
Annenin yanında bi haftasonu tatili diyorum !..
UykusuzAdam'ın esrarını çözmeni saymıyorum bile :pPp

Margot dedi ki...

Sevgili Ycurl, Nirem,
Bazen benim de boyumu aşacak gibi oluyor birikenler ama soluklanıp devam etmekten başka bir seçenek göremiyorum. Depresyona girecek kadar kendimizi bırakmayalım ama hissiz bir mutant gibi duygu botoksuna da yanaşmayalım. Eksile ,çoğala gidiyoruz işte..
Sevgili Uykusuz,
Örerim elbet. Güneyde atkı takan var mıdır? Ben daha iyiyim bu hafta, sen neden hala yeni blog yazmadın?? Bir orta kahve yaparsan sana depresyondan kaçınma tekniklerini detaylarıyla anlatırım.

uykusuzadam dedi ki...

Yoksa da ben olacağım herhalde..
Her ahval ve şeraitte üşüyen biriyim ben şahsen :)
Blog yazıcam da daha keyfim yerine gelmedi..
Kahve cezvede, cezve ocakta, ee hadi bekliyorum o zaman :)

Margot dedi ki...

Öncelikle bizde depresyonu akla getirecek her türlü düşünceden, kitaptan,filmden ve insandan fellik fellik kaçıyoruz efenim. Bunun yerine Pembe Panter serisini ediniyoruz, yanında Tikveşli'nin yeni çıkardığı Sakızlı muhallebiden yiyoruz. Kendimizi yaratıcı işlere, etrafta takılacak güzel eleman varsa manasız muhabbetlere vuruyoruz. Polisiye kitaplar okuyoruz geceleri, Cnbc-e 'deki Scrubs adlı diziyi kaçırmıyoruz. Komşu sözü dinliyoruz,keyfimizi yerine getirecek elimizden gelen ne varsa ardımıza koymuyoruz!

Unknown dedi ki...

Gecenlerde bir yazina yorum yazmistim, iste aynen bu huzunlu yazilarinda kullandigin metoforlarini kastediyordum. Kaliplasmis kelimelerle anlatmiyorsun hislerini, dehset bir hayal gucun oldugunu ve cok iyi baglantilar kurabildigini dusunuyorum gercekle dussel dunyan arasinda. Cagrisimlar silsilesi yaratiyor dusuncelerin bende; bir yandan bu dusuncelere gark olurken zihnim, diger yandan da "ee simdi bir yerde tokezlesin artik, bir tutarsizlik veya eksiklik yakalayayim diyorum yazilarinda, sonucta alt tarafi bir blogger" ama olmuyor. O kelimelerin gozden girmesiyle direk yurege islemesi arasinda en ufak bir rahatsiz edici veya kulagi tirmalayici kelime girmiyor araya. Hele ki bir de yazinda betimledigin ruh haliyle yakin arkadas biriysen, "bosluklari da ben tamamlayayim veya bu hissiyatin turevini de ben bu sekilde yasamistim" derken buluyorsun kendini, interaktif bir solene donuyor sonra yazin. Sikici is ortaminda keyifli bir diyalogda buluveriyor sonra insan kendisini (yok, sizofren deilim:) )