Çarşamba, Kasım 12, 2008

Kış tedirginliği

Bu sabah havada insanı üşüten bir grilik var. Kış gelmeden nefesini yolladı sanki soğuk soğuk esmeye başlasın diye. Sabahların en güzel yanı servis gelmeden aşağı inmek ve o kıpkırmızı sarmaşıklara dolanmış çardakta oturup kuşların muhabbetini dinlemek. Çalıların arasında çöreklenmiş kara kedinin sanki hiç üşümüyormuş gibi göbeğini şişire şişire uyumasını seyretmek. Sonrası yine servis, sonrası yine trafik, sonrası yine Ebru Gündeş…

Sonrası iş yerinde saatlerce saç modellerinden bahseden kızlar… ‘Benimkiler kendinden havalı şekerim, kalın telli olduğundan… Şekil alır evet, benim yüzüme kısa saç hiç gitmez...’
Aklıma seneler evvel lisedeyken saçlarını bir türlü şekle sokamayan, babasına mızıldanıp duran o kız geliyor. ‘Bir türlü bir şeye benzemiyorlar, öff!’. Ve onun bu çok mühim (!) sıkıntısını yüreğinde duymuş gibi endişeyle yardıma koşan babası: Taç taksan kızım?

Hayat da bazen saçların huysuzluğunu, başına buyrukluğunu, zaptedilemezliğini taklid ediyor gibi geliyor bana. İşte o zamanlarda ne yapsan olmuyor, ne akşamdan sarıp umutla yatmaların, ne jöleler, ne taçlar, ne tokalar… Böyle durumlarda benim tek çarem topuz yapıp oturmak ve kaderime razı olmak. Ya da metaforun diğer yanı itibarı ile kollarımı dolayıp uslu uslu oturmak ve kaderime razı olmak.

Bu uslu zamanlarımı da uslu işlerle değerlendirmeyi uygun buluyorum sanırım. Terbiyeli çocuklar gibi yapmam gerekenleri usul usul yapıp, sakin sakin kışın gelmesini bekliyorum. Havalar soğudukça, sertleştikçe ben nedense daha bir terbiyeli daha bir mülayim oluyorum! Uslu uslu kereviz seçiyorum, ıspanakları acele etmeden yarım saat sirkeli suyla terbiye (!) ediyorum, çarşafların en minik çiçekli ve en kibar (!) olanlarını seçip yayıyor, beyazlar artık göz kamaştırsın diye makineden ön yıkamasız çıkarmıyorum. Mutfak dolabında uslu ve temiz durmayan kavanozlara da tahammülüm yok, hepsi pırıl pırıl cam olmalı ve içlerinde bakliyatlarla asker gibi dizilmeliler adabınca raflarda. Kazaklar mis kokmalı ve sepetlerde yumuşak başlı bir kedi gibi kıvrılıp yatmalılar. Her şey her şey asude olmalı…

Kış tedirginliğine kendimce bulduğum çare budur.

5 yorum:

Demet dedi ki...

Hayatin hep 'yeterince zor' diye tanimlanmasina inat, her seyi basitlestirmek, kolaylastirmak, varligimizla renklendirmek ve 'güzel' kilmak ne güzel...
Ne pozitif...

kekvekahve dedi ki...

Metaforlarına bayılıyorum. Saçların aynı zamanda hayatın bir türlü zapturap altına alınamaması karşısındaki çaresizlik.

Saçı ile ve hayatı ile atışmayan var mı aramızda. Ama dediğin gibi "her şey her şey asude olmalı"...Yaşamla böyle başa çıkmak çok daha güzel.

Margot dedi ki...

Sevgili Demet,
Kış zor bir mevsim, hayatı kavramayı zorlaştırıyor sanki. İnsanın eli ayı çekiliyor soğuktan, neşeli olmak sanki biraz daha zor. Ev böyle zamanlarda daha bir kıymetli geliyor sanırım bana, dışarıdan ne kadar ürkersem o kadar çok içeri sığınıyorum...
Evin insanı iyileştiren, düzelten, oyalayan ve huzurlandıran bir yanı var. İyi ki!

Kek ve Kahveciğim,
Her seferinde yorumuna cevap yazarken canım istiyor şöyle hafif ılık bir çikolatalı kek ve şekersiz bir kahvecik!
Bazen başa çıkmak sanki bir üzerine gitmek, savaşmak, değiştirmek ve yenmek gibi algılanabiliyor. Ama aldım verdim benseni yendimler için aslında hayat pek kısa. Ondan kabullenmek asudeleştiriyor insanı, saçları da yatıştırıyor bence :)

Adsız dedi ki...

pisin cok tatli.

paNDuf dedi ki...

Kışa hazırlanmak için en güzel zaman Kasım. Özel bir yeri var benim hayatımda bir kaç senedir. KAsımPatı Festivali; adınıda içeriğini de ben uydurdum. Bütün egolarımdan arınıp sadece sevmeye, mutlu ve huzurlu olmaya davet ediyorum kendimi. Aşkı her zamankinden daha derin hissetmemi sağlıyor. Etrafa sevgi dolu bir gözlükten bakmak gibi. Bena ve Sevgilime soğuk kış günlerine yatay bir geçiş yaptırmak amacıyla..

paNDuf