Perşembe, Kasım 20, 2008

İhtiyar Margot

Buz gibi havalar kemiklerimi sızlatmaya başladı iyice. Kollarımdan, omuzlarımdan ben gerindikçe katur kutur sesler geliyor, boynum bazen bir pozda tutuluyor ve kıpırdamayı reddediyor. Oradan bıçak gibi enseme saplanan hain bir ağrı sanki kanı beynime sıcak ve tazyikli bir şekilde zıplatmış gibi beni kıvrım kıvrım kıvrandırıyor. Sıcak battaniyelerin arasına saklanmak, loş ve sıcak bir odada uyuklayarak uzanmak, Yamyam’a nane kokulu merhemlerle boynuma, sırtıma masajlar yaptırmak, Colin’e omuzlarımı çiğnettirmek istiyorum!

Bir de sahlep içmek istiyorum akşamları bol tarçınlı.

Günler benden çok azade geçiyor. Uçlarından tutmayı bırak, kuyruklarını yakalayamıyorum, hâlbuki kış gelince biraz yavaşlaması gerekmez mi zamanların? Sanki inadına soğuktan çekip, kısalıp büsbütün bücür kalıyor günler. Bir diye saymaya başlıyorsun beş demeden etraf zindan oluyor, soğuk yağmurlar arasında ateş böcekleri gibi birbirini kovalıyor arabalar.
Ofiste ışıklar neredeyse bütün gün yanıyor, gri havaların içinde beyaz bir ışık dolu hücremizde parmak kıpırdatıyor, ağız oynatıyor, yürek yoruyoruz çok zaman.
Kimsenin içinden Yıldız Parkı’ndaki ıslak, cilalanmış gibi duran kırmızı yapraklar geçmiyor mu acaba? Ya da Ortaköy’de patates kokusuna bulanmış yatan sarmanlar? Gece çıkılan tiyatrolar, kestane kokuları içinde İstiklal? Ben bile bu her yanı ağrıyan ihtiyar halimle hayal kuruyorum, bunların içleri kurumuş diyorum misal!

İçinde kış bahçesi olan, denize bakan ve sahlep kokan bir yerlere gidin benim için bu hafta olmaz mı? Emirgan’da vardır mutlaka, ya da belki Fenerbahçe Parkı’nın içindeki Romantika? Aklınıza neresi gelirse işte, giyin hırkaları, dolayın atkıları gidin. Soğuk denize bakın, üşüyen insanlara, sonbahar şimdi yine burada işte, benim gibi tutuk değil boynunuz, çevirmeden tutunuz yüzünüzü ona.

Margot’nun bu aralar heves ettikleri listesi:

*Ayvalı yemekler, tatlılar denemek.
Misal: Ayvalı, havuçlu, kuş üzümlü bulgur pilavı, fırın torbasında ayva tatlısı, ayva yatağında zeytinyağlı yer elması! Denemelisiniz, çok midevi bir şeydir der anneannem!

*Para pul ile ilişkisini hale yola koymak. Bununla ilgili olarak harika bir kitap olan ‘Your money or your life’ isimli çevirisini maalesef bulamadığı neşriyatı okumak. Bu kitabı çevirmeliyim deyip durmak!

*Damla sakızlı Türk Kahvesi içmek

*Kütüphaneye birkaç sıra daha raf ekleyip, komodinin, yemek masasının, sehpaların ve yatağın üzerindeki kitapları yanyana dizebilmek.

* Arka arkaya Woody Allen filmleri seyretmek.

14 yorum:

yaban dedi ki...

mırrr...

*hiçbir sözcük değil sadece mırlayasım geldi bu yazıyı okuyunca. Çıktısını alıp odamın kapısına mı yapıştırsam?..

hera dedi ki...

margocugum, gel sahlebi ben ismarlayayim sana, kurtulus son duraga dogru giderken sag tarafta "damla" vardir, sahlepci.. gercek sahlepci.. yazin ararsan da da dondurmaci.. sahlebini erzincandan getirten mis kokulu bir yercik.
dur sana anlatana kadar ben bi gidip kendimi sevindireyim

cok sevgi ve selamlar,

Basak dedi ki...

Sevgili Margot; sen de dene ama haftasonu bu hayallerini ve heves listenden en az bir kalemi gerçeğe dönüştürmeyi:)

Woody allen eski tebessüm ettiren woody değil artık sanırım, 2 gün önce DVD'de tesadüfen elimize geçen Scarlet Johansson'lu "Match Point" isimli yeni bir filmini izledik, karanlık ve sarsıcıydı. Talented Mr. Ripley + Closer karışımı... Yok ille de gülmek zorunda değilim dersen, bunu tavsiye edeyim.
sevgiler,
Başak

Demet dedi ki...

Ah nasil özledim o saydiklarini Margot, uzagim ama Istanbul'dan...
Gece çıkılan tiyatrolar, kestane kokuları içinde İstiklal? dedin, aklimi aldin zaten.
Ama senin her yazin aklimi aliyor zaten ve nedense akide sekeri diyesim geldi simdi. :)

Margot dedi ki...

Yabanım,
Tam mırrlanacak mevsim ama :)
O bahsettiğim kitabı sana da öneririm hararetle, bence sen de çok seveceksin.
Operim yanacıklardan.

Heracığım,
Özlettin kendini ;) Senin bu şahane teklifine hangi kendini bilmez hayır diyebilir? Aklımda tuttum bu mekanı, ben bu gecelik acemi ev sahlebi ile nefsimi körleyeyim bari. Sevgi selam benden!

Başak Hoşgeldin,
Woody Allen'ın son üçlemesini seyrettim, Önce Maç Sayısı ( dün gece televizyonda verdiler oturup bir kere daha seyrettim ), sonra Scoop, sonra da Cassandra'nın Rüyası. Hepsini de çok beğendim. Yamyam en çok Maç sayısını beğendi, Scoop içlerinde en eğlenceli olanı. Cassandra ise yine karanlık bir hikaye ve Yamyam onu hiç ama hiç sevmedi. Evet itiraf edeyim ben Woody olsun çamurdan olsunculardanım. Ve arada böyle canım çekiyor bir Woody filmi seyretmeyi.

Bu arada listedekilerin çoğu zaten heves edip yaptıklarımdır. Sanırım içlerinde bir kütüphane kaldı dadanmadık! Tabii her zaman daha fazla film seyretmeye de bir itirazım olmaz ;)

Sevgiler!

Margot dedi ki...

Demetciğim,
Ah ne kadar hoşuma gitti akşam akşam sizlerle muhabbet! Daha çok yazayım daha çok yazayım diye heveslendim!
Akide şekeri yollayayım ben sana bir kesekağıdında olur mu?
Karanfillilerden, tarçınlılardan, portakallı ve susamlı olanlardan.
Hatta insanın evinde bir köşede o koca cam kavanozlardan olmalı Hacı Bekir'deki gibi! Bak bak sevindirik ol ! :)

Demet dedi ki...

Bak yine aklimi aldin :)
Ama inan ki evimde bir kösede hissettim o pirincten yapilma kukiletalar gibi kapaklari olan büyük cam kavanozlardan birini. Pencerenin önünde duruyormus, yoldan gecenlerin de agizlarini sulandirmak icin. Ici de rengarenk seker dolu, ohh :)
Bi findikli, bi tarcinli, bi susamli sonra yine tarcinli, sonra portakalli sonra yine tarcinli heheh böyle giderdi :)

Aslinda akide sekeri demek geldi icimden dedim ya, senin yazilarini okuyunca onu düsünüyorum demek istemistim. Böyle eme eme okumak, bitmesin diye yavas yavas :) Ama simdi her iki türlüsü aksamima renk katti bu sohbetin.

Yilbasindan önce ben Istanbuldayim, inceligin icin cok tesekkürler Margot, gidince komaya girene kadar yerim artik :)

dgül dedi ki...

Ben de bugün çok üşümekteyim yine, her bir yanım ağrıyor Margot'cuğum, ama sen ihtiyarladıysan, ben öleyim artık yani!...
Ben senin yazınla ısındım ama, senin için, yalnızca içini ısıtabilme ihtimali olan bol bol sevgilerimi gönderebilmekten başka elimden bir şey gelmiyor ne yazık ki...

Margot dedi ki...

Demetim,
Ben teşekkür ederim :)

Dgülcüğüm,
Dün akşam sahlep tedavisini uyguladım. Ayrıca battaniye ve volteren tedavisini de! Bugün tedaviye cevap vermiş bir Margot olarak işe geldim.
Benden de bol kepçe sevgiler :)

dgül dedi ki...

Ben kendimi, henüz almadığım ekmek yapma makinasının içinde yoğurma hayalleri kuruyorum Margot, ancak öyle acılarım dinermiş gibi...
Lakin battaniye, ne muhteşem bir nesnedir değil mi, hatta nesne de değil, sanki bize her koşulda kucak açmış birisidir, bağrına basıverir filan gibi... Bak şimdi methiyeler yazmak geldi içimden caanım battaniyelerime, delirdim mi nedir?...

Sibel dedi ki...

Margotcuğum, epeydir ev hapsindeydim, yeniden dokuz-altı yollarına düştüm, hatta dokuz-yedi!!! Boğuluyormuş gibiyim, henüz üç gün olmasına rağmen işe başlayalı. Kaçamak sayfana baktığım bir ara mutlu oluverdim birden. Her gün yaz desem çok mu şey istemiş olurum:)

redrabbit dedi ki...

Sevgili Margot
Yıldız parkı haftada bir- Belgrad ormanı ayda bir -Maçka Demokrasi Parkı (hani şu nişantaşı-teşvikiye arasında olup Central park minyatürü olma yolunda azimle ilerleyen) ise günde 2 kere gittiğim yerler.Sebep:yürümeye doymayan bir border collie'ye yaşamak...Bazı günler özellikle kar kış zamanları ya da yakıcı sıcaklarda -off ya niye bir kedim yok- diye söylenmeme rağmen kendimi çok şanslı görüyorum..Çünkü doğada olmak mevsimlerin dönüşümünü izlemek yağmurda toprak kokusunu duymak ve daha sağlıklı olmak gibi artıları düşününce çok da şanslı görüyorum kendimi..Tabi şöyle şeyler de oluyor:Mesela bugün akşam bastıran o şiddetli yağmurda ben ıslak bir köpekle donuma kadar ıslanmış vaziyette teşvikiye sokaklarındaydım insanlar muhtemelen evlerinin pencerelerinden bana bakıp salağa bak diyorlardır..Ayrıca o akide şekerlerinden her zaman daha fazla yiyebiliyorum..Akşam frizbiyi 3kere daha fazla atarım ve yakarım o şekerleri diyerek..Ah sahlep..kışın en güzel şeyi..Arnavutköydeki Bahar pastanesinden içilecek özellikle ...Ama senin kediciğinle battaniye keyfini de kıskanmıyor değilim..Tutulmalara karşı sana güzel yün şal ve atkılar öneririm..

Margot dedi ki...

Dgül,
Tüm yurtta etkili yağış bekleniyor, battaniyene sıkı sarın!:)

Sibelciğim,
Hayırlı olsun yeni işin. Yeni işler başlangıçta her zaman biraz zordur. Hele çok da gönlündeki iş değilse ( tecrübe konuşur burada). Ama zamanla onun da sıkıntısı dağılır. Bugün modern felsefeci Alain de Botton'un yeni kitabının tanıtımı vardı Hürriyet'te. İşimizde mutlu olmalıyız bilgisini sorguluyormuş. Çalışmanın nesi çok mutlu edeci ki zaten? Bana kalsa sürekli yemek yapıp keyif çatalım derim :)

Sevgili Redrabbit,
Benim şallar kırmızı olsun :)
Ama ne yağmurdu!
Ben aslında Colin'i alana kadar hep köpeğim olsun istemiştim, bunu da buradan itiraf edeyim. :) Ama bir yaz Antalya'ya gittik ve orada komşunun kedisi Boncuk benim çok fena aklımı aldı! Dönüşte internette kedi resimlerine bakıyor buldum kendimi. Colin'de o beş karış boyuyla ve sevimli pozlarıyla kandırdı ya bizi!

Eminim bütün o yürüyüşlere değiyordur. Bir maymunluklarına bakıyor zira :)

Sevgiler benden!

Basak dedi ki...

Sevgili Margot;

Bugün davetiye gönderiyorum sevdiğim blogçulara. Bizim blogumuzu da nihayet dün açtık. Arada uğrarsanız, seviniriz.
Sevgiler
Başak