Salı, Ekim 28, 2008

Paranoyak vapur seyahatleri

Nezlenin kucağındayım, pışpışlıyorum kendimi. Derin bir nefes almaya çalışıyorum… Yok olmuyor. Tıkalıyım.

Tam adım atacakken sahile, ani bir hareketle gemi bir açılsın, sen aralıktan buz gibi sulara bir düş! İşte öyle birden kapandı bu blog ve diğerleri. Karanlık, soğuk, dipsiz sular. Sıkıntı veren bir uyuşukluk… Ya sana atılan o simitleri yakalayacaksın ya da her saniye daha da uyuşan bedenini koyvereceksin. Margotto yazısı karanlık suların dibine doğru çekilirken vapurdakiler nafile bakacaklar sulara doğru.

Ama işte ne olduysa oldu ve birden bire kendimizi sahilde sırılsıklam ve iliklerimize kadar nezle olmuş bulduk. Titredik soğuktan ve sinirden. Ve bu son düşüş de değil belki… Bir çizik daha atıldı paranoyak bünyemizin günlüğüne. Sen tam ayağını atacakken gemi tekrar açılabilir, kaptanın bir parmak hareketine bakar, sonra yine sulardasın. Yazılar sularda, mevsim kış ve yüzmek zaten zor… Ne yapacaksın?

Bir gün geleceksin, karaya çıkamamış burası… Bir gün bakacaksın yine sahile zor bela atmış kendini… Bir gün bir bakacaksın taşınmış uzak bir memlekete, pes etmiş! Ya da kendini geminin güvertesinden atıvermiş! Ya da gemiden inmiş gitmiş kaçmış, izini yok etmiş!

Ama yazık olacak öyle olursa. Ne fena demeden edemeyeceğim hatta. Neden biliyor musun? Şundan ki ben her karayı gördüğümde heyecanlanırım, her yolculuğa çıkmamın nedeni dönünce onu oturup yazmaktır. Kafamda nereye gitsem yüzümü karaya dönerim gemide. Elimden akmaya başlayanları hemen aktarmalıyım derim, hemen yanaşmalıyım!

Burası benim kafamda her yolculuktan sonra vardığım sahil, kapısını açıp girdiğim tanıdık evim, gizli sığınağım, hatıra defterim, resim albümüm, gizli aşk mektuplarım, kendi şahsıma münhasır günlük yayınım. Burası benim en sevdiğim battaniyem. Burayı bulamadığımda karanlık soğuk sulardayım.

Demem o ki ne olacak bilmiyoruz ahvalimiz, bir varız bir yokuz buralarda. Bir varmışız sahile, bir çekilmiş sularda adımız.

Uzaktan, beşinci göbek kuzenim olan Polyanna’ya kalsa diyecek ki, belki de iyi oldu! Bak farz oldu sana şimdi bir yolunu bulup Margotto’yu buralardan kaçırmak, hem insan kaybetmeden anlayamıyor kimsenin değerini, gördün mü şimdi nasıl da kıymete bindi?

Sevgili aşırı iyimser kuzenim, şu aralar ne iyimserliklerle avunacak, ne tokatlarla kendime gelecek, ne de hemen harekete geçerek tası tarağı toplayacak bir cevvallikte değilim. Hanımefendilerin kitaplarını yetiştirmekte zorlanıyorum. Madam Bovary mesela, hanım yakasının kıvrımına kadar anlatıyor sağolsun! O bitince de Kiralık Konak’a dadanmam lazım. Bir yandan da hiç durmayan burnumu çekmem, iş raporlamamı tamamlamam lazım. Bu kadar tantana içinde sevgili tanıdık göbeğim, maalesef akşamları içtiğim ılık sütler dışında ortak bir yönümüz pek kalmıyor seninle… Ama olsun akrabasın sonuçta ve akrabalarda insan ortak yön aramaz zaten değil mi? Doğaya ne diye karşı gelelim.

Gelmiyoruz biz de. İyice tedbirle ve sıkıntıyla bekliyoruz. Halat atılmışsa eğer, Margotto’nun son sayısı koltuk altında hop atlıyoruz sahile. Yerler günlerdir durmadan yağan yağmurlardan ıslak postaneye yürürken, etrafa bakınıyoruz. Komşulardan bazıları tedirgin, pencerelerini açmış bakınıyorlar. Casus ve cesurca diyorum ki; Kafam karışık biraz ama atlamadan edemedim, ne de olsa can çıkar huy çıkmaz…

7 yorum:

Demet dedi ki...

Keske daha erken bulsaymisim diyorum sayfani Margot, neyse ki arsiv denen bir sey var. O kadar güzel yaziyorsun ki okumaya doyamiyorum. Söylemek istedim...
Keske bu battaniyenin altina daha sIk sokulsan :)

hindiba dedi ki...

İlgili bakan demiş ki ilgili mahkemeler bilişim hukuku konusunda tecrübesizler, yavaş yavaş öğrenecekler. İlgili mahkemelere verilecek "web günlüğü nedir?" konulu seminerin notları arasına bu yazıyı da ekleseler ne iyi olacak...

yaban dedi ki...

O listeye ağzım sulanarak bakmıştım, nefis kitaplarla doluydu.. Ama belki de her güzellik 'zorunlu' hale gelince hoşluğunu yitiriyordur.
*
battaniyeni hiç bırakma margot..

dgül dedi ki...

Cesaretini de, düşüncelerini de, kafanı da, her bir şeyini, kısaca seni seviyorum Margot. İyi ki varsın yasamımın bu noktasında, çok korktum ben de kaybettim sizleri diye (bilirsin sen en'lerimi), ve sana bu iki sözcüğü söyleyememiş olduğumu düşündüm çaresizce... (bir de hoş kuşku düştü içime; göbek, süt filan; yoksa...teyze mi oluyorum ki diye, umarım öyledir... :))

Margot dedi ki...

Demetcim Merhaba,
Çok teşekkürler. Ben de istiyorum inan daha sık yazmak ama hayat bazen öyle hızlanıyor ve ben o kadar çok şeyi o kadar iyi yapma derdine düşüyorum ki.. sonunda yataklara düşüyorum sanırım :) Yine de geç olsun güç olmasın diyelim engellemesiz bulaşalım ;)

Evren Hoşgeldin,
Birinin evinden kötü bir koku geldi diye bütün mahalleyi gezip teker teker her eve kilit vurmak kadar manasız ne olabilir? Cidden aklım almıyor benim. Umarım yeniden karşılaşmayız kapıduvar olmaz bloglarımız :(

Yabancığım,
Kitaplar arasında yavaş yavaş ilerliyoruz. Zaman kısıtlaması olunca son günlere doğru alıyor beni bir telaş bir sıkıntı! Bak yine bir tanesi yetişmeyecek diye nefes nefese kaldım! İşi gücü bırakıp bir köşede asude kitap okumak ne mümkün, illa çekiyor eteklerimizden sanal yavrularımız!!

Sevgili Dgül,
Bu sevgi sözcüklerin beni her zaman öyle sevindiriyor, içimi öyle ısıtıyor ki! Sağolasın ama biraz da utanıyorum ne yalan söyleyeyim :)
Teyze olmuyorsun henüz Dgülcüğüm, sen daha önce de böyle bir tahminde bulunmuş muydun ? Yoksa o başka bir komşu muydu? Durun ayol yok yok!! :))

dgül dedi ki...

Aşkolsun Margot, ben sen utanasın diye değil, seni okurken içime dolup taşanları ifade etmek için yazıyorum yalnızca, beğenilmek utandırmamalı seni...
Doğru diyorsun, bendim o da, "Kardan nohut adamlar" yazın ile ilgili, "ileride çok iyi bir anne olacağını düşündüğümü" yazmıştım. Ne yapayım, kızma valla, inan bana sana çok yakışacağını düşünüyorum anneliğin, inşallah tabii ki...
Sevgilerimle...

Handan dedi ki...

http://handannkaleminden-handan.blogspot.com/2008/11/mim-ben-handann-kaleminden.html