Pazartesi, Şubat 18, 2008

Müjde komşular eve internet geldi!

Gece oldu artık. Odaya girmenin, kapıyı kapatmanın, masaya oturmanın ve ilk cümleni kazasız belasız kurduktan sonra ekrana bakıp, huzurlu bir nefesle beraber yazıya koyulmanın zamanıdır.

Evde yazamıyordum nedense, en çok evde yazarım ben derken en çok evde yazamadığımı fark ettim. Belki de ofisin o boğucu havasında bir pencere açıp yazmaya koyulduğumda hissettiğim o yokuş aşağı, frensiz, soluk soluğa ve nefessiz yazmalardan sonra ev fazla konforlu geldi, bilmiyorum. Blog yazmaya ilk evimin küçük odasında başladım ve geceleri klavye tıkırtılarının sesine gelen kelimeleri takip ettim uzun süre. Ama sonra uzun bir ofis yazmaları dönemi başladı, akşamüstü işten güçten bir yarım saat vakit arttırıp, kendime bir kaçacak delik, başımı sokacak küçük beyaz kâğıttan bir ev yapmak tatlı geldi. Ta ki artık buna müsamaha gösterilmeyeceği açık ve sert bir dille açıklanıp, internet erişimi yasaklanana kadar…

Evimize internet bağlatmamızsa ısrarcı ve yalvar yakar takiplerim sonucunda sadece bir ay kadar kısa sürede (!) neticelendi. Ve cumartesi artık bütün engelleri aşıp, yeni çalışma odamda açılan internet sayfasını gördüğümde gözlerime inanamadım ve o an yanı başımda duran anneme sarıldım!

Ve evet nihayet bu odada sizin yazdıklarınızı okuyacak, yorumlarınıza ulaşacak ve yazı yazdığım anda onu Margotto’ya kadar gelip bırakmama yarayacak bir pencere açıldı. Bundan sonra sekizinci kattan, kütüphanemin karşı çaprazından, resimler asılı duvarımın dibinde, ayakucumda kedimle, elimin altında kitaplarım ve gününe göre yasemin çayı ya da kahvemle ekseriyetle burada yazıyor olacağım. Yeni mekânıma alışana kadar biraz zaman geçebilir ama Stephen King amcanın Yazma Sanatı isimli kitabında ısrarla tavsiye ettiği üzere en uygun yazma ortamı odanın köşesine sinmiş bir masada, kapınız dış dünyaya kapalı olarak yazmaktır. Yazılar bittiğinde onları okunmak için dışarı salmanın, kapıyı, pencereyi açmanın zamanı gelir. Ben de şimdi aynen onun dediği gibi kendi köşemde sinmiş yazıyorum bunları, Colin ekranın arkasına sindi ve ara sıra yavaşça kafasını uzatıp dikkatimi dağıtmakla meşgul. Birazdan orada uyuyakalacağını bildiğim için kendisine ilişmiyorum.

Bu odayla ilgili hayallerim var. Öncelikle masasının üzerindeki rafı sökmeyi, ondan geniş ve ferah bir çalışma alanı çıkarmayı umuyorum. Sonra kendisini beyaza boyayacağım ki kütüphaneme uysun. Raf çıkınca arkasından ortaya çıkacak duvara güzel resimler, afişler vs asmayı, bana sağladığı geniş masa konforunda nihayet suluboyaya başlamayı da hayal ediyorum. Ama konu bir masa da olsa boya yapmak sanki ilkbahara yakışıyor, hem zaten ona da şunun şurasında ne kaldı? Suluboyalar, beyaz masalar, taze çiçekler bahara yakışıyor ve ben yazdıkça özlüyorum kendisini…

Dışarıda karlar eriyip geceye karışırken, kendimce kurduğum bahar düşünün üzerimde bir iştah şurubu etkisi yapması hoşuma gidiyor. İnsanın sinecek bir köşesinin olması ve içi rahat, gönlü ferah yazması ne güzel şeymiş, şimdi hatırladım.

6 yorum:

endiseliperi dedi ki...

şahane!hadi bakalım, öyleyse. yalnız ben masa önünde kitaplık rafı olmasını severim. hatta evdeki bütün masalar, duvara dayalı ve hepsine kitap dizmiş durumdayım. böylesi hoşuma gidiyor. bence, evet o rafı çıkartmalısın ama duvara, masa uzunluğunda genişçe bir raf yaptırıp, üstüne resimler, objeler, kitaplar koyabilirsin. öyle de güzel olur.

ben gelip okuyordum seni ama, bu aralar pek yorum bırakma havamda değildim.

sevgiler, colin'e öpücükler:)

Adsız dedi ki...

Sevgili Margotto,
nihayeyt yeniden "hoşgeldin" ve hoş da geldin gerçekten. Yazma hayalinle ilgili planların, heyecanın o kadar şirin ki, sen yazarken izlemek geldi içimden.
Kar manzarası çok güzel, ben de bayılırım, ama bir taraftan da kendimi Colin zannedip sıcacık bir köşeye kıvrılıp uyuyuverme isteği uyandırır sürekli bende. Tam da o anlarda yine sıcacık demlice çayım yetişir imdadıma. Yazma köşen ve yaşamın hep huzurla dolsun. Sevgilerimle...

Margot dedi ki...

Sevgili Peri,
İnternet yokken ben komşulara pek gelip gidemedim, açılır açılmaz hevesle başladım dolaşmaya. Senin Moda'daki o karlı günü anlattığın yazıyı çok sevdim.
Masanın üzerindeki raf benim çalışma alanımı epey daraltıyor, benimse içimden neredeyse masanın üzerine kapaklanacak şekilde eğilip resimler çizmek, onun etrafında dolanabilmek geçiyor. Bunları da malum rafla yapamayacağım için kendisini sökmeyi deneyeceğim, dediğin gibi masanın üzerine duvara raflar koyabilirim ilerde, güzel olur :)
Benden de sefgiler, Tina'ya öpücükler :)

Sefgili Dgül,
Hoşbulduk tekrar. Nihayet herşey yoluna girmiş gibi. Dilimi ısırayım, Colin'in kulağını çekip tahta masama vurayım :)
Yazı beni heyecanlandırıyor, umutlandırıyor. En güzeli de sakinleştiriyor, iyi biri gibi hissediyorum kendimi, yapmam gereken şeyi yapıyormuşum gibi.
Ondan iyiyim şimdi. Margotto'ya kavuştum daha ne isterim :)
Sevgiler, öpücükler benden!

Tijen dedi ki...

Ben de diyecektim kızkardeşi internetsiz bırakmasınlar diye...

gezicini dedi ki...

komşu kardeş,
internet işine çok sevindim, hayırlı olsun! ben bu aralar bilinen sebepten(34.hafta)genelde evdeyim. yazılarını merakla beklemedeyim.
sevgiler
gorki

Margot dedi ki...

Yok Tijen'im bırakmadılar çok şükür, ne demişler geç olsun güç olmasın :)

Gezicini kardeş,
Evde olmayı özlüyorum ben. Hemen sabah, hemen pazartesi oluyor sanki.. Akşamları da olsa burdayım artık, gelsin kahveli terlikli keyifler!
Sevgiler komşucumm :)