Cuma, Aralık 07, 2007

Hafta sonu gelmeden cumadan minik bir paragraf:

Bu hafta çok ama çok çabuk geçti. Hareket etmiş bir vagon gibiydi bu hafta ve ben arkasından son anda yetişirim atlarım diye koşturup durdum. İşte cumaya geldik sonunda ve sanki koca bir hafta daha istasyonu terk etti. İstasyonda yani ofiste oturup bütün bir haftanın olanca hızıyla akıp gitmesini izledim, çok ama çok iş birikmişti. Hala da çok iş var. Ama artık ucunu bıraktığım işler bunlar. Ne kadar uğraşsam sonu gelmiyor çünkü bunların ve kimse bilmiyor daha kaç tren olacak sırada, böyle hızla geçip giden.

Yine kendimce bazı küçük şeyleri başarabildim. Çok hoşuma giden ve beni çok etkileyen filmler seyrettim. Elime yapışan kitabımı bitirdim ve yenisine başladım. Size neler yazsam diye düşündüm, aklıma bir sürü şey geldi, nerden başlayacağımı bulamadım. Aylardır elimin değip de toplayamadığım o mutfak dolabını da sonunda topladım. Ofiste üşümeme rağmen hastalanmadan, çok sıkılıp, bunalmama rağmen kimseyi kırıp dökmeden bu haftayı atlattım.
Çok şükür…

Sokağa pek çıkamadım ama... Çıkmaya korktum. Çok soğuk ve yağmurluydu hava, bugün de öyle görünüyor. Ama yarın akşam biletlerimiz var ve tiyatroya gidiyoruz! Bu da tam benlik bir kışlık faaliyet demek! Pazar da Colin’in aşıları var yine, veterinere gideceğiz. Hafta sonunun taslağı aşağı yukarı çizilmiş durumda ve en az iki kere sokağa çıkmak farz oldu.

Gelecek program Margotto’da:

Çok sevdiğim; Benim adım Elisabeth ve Aşk Mevsimi (The Graduate) filmlerinden,
Bana şu ana kadar yaklaşmayan ama yaklaşırsa affetmeyip yazacağım yeni yıl heyecanından,
Yarın seyretmeye gideceğimiz Üç Nikâh Üç Cenaze oyunundan,
Ve artık daha sık yazmak için kendime verdiğim sözlerden,

Bahsedeceğim. Umarım evdeki hesaplarım, çarşıya uyar!

Şimdi şu her bir rakamıyla dimağıma işlenen ve bir türlü sonu gelmeyen raporu bitirmem lazım. Bunu bitiremezsem, çocukluğumda, soğuk pazar akşamları gelip çattığında -ya sayfa açmadığımdan ya da ödevi bitiremeyeceğimi bildiğimden- hissettiğim, o endişeyle karışık, yapışık histen kurtulamayacağım çünkü!

Bu yazının kırmızı başlıkları: Yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim, bir vaktim olsa neler yazarım, hafta sonu, hafta başı, zaman yorgunu.

Soundtrack:
( youtube’da bulamadığımdan adet olduğu üzere yerleştiremiyorum ama sözleri şöyle) :
Kolay değil, kolay değil…
Hiçbiri hiçbiri kolay değil...
Çalışmasak, yorulmasak,
Kim bize, kim bize bir şey verir?

Hepinize Kinder sürprizlerle dolu hafta sonları dilerim!


Hadi bakalım!

4 yorum:

yaban dedi ki...

lütfen kendine verdiğin sözü tut ve daha sık yaz.

kocaman bir mesajdan bir tek oraya takılmam bencilce olmuş değil mi? :)

pazar günü sıkıntısı her ilkokul çocuğunda ortak mıdır acaba? sadece ilkokula giderken yakama yapışan pazar karabasanını hatırlıyorum. Banyo günü, çamaşır günü, tv'de tele pazar ve türevleri ve erkenden bastıran karanlık... ve bitmemiş ödevler... ahh aynı sıkıntıyı yine duydum.

Adsız dedi ki...

Hafta bitti diye sevinmek mi yoksa yeni başlayan haftaya kaldı 2 gün diyerek üzülmekmi kararsız bir haftasonu daha. Ama eğlenceli olacağını düşündüğüm de bir haftasonu umarım yanılmam:) Şarkını hatırlamadım o kadar kuşak farkımı var kiii yok canımmm daha neler...

Sibel dedi ki...

Az önce tıpkı senin gibi benim Cumartesimin de yarısını yiyen ofiste, sıkıntıdan dün açtığım koca bir paket crunch'ın kalanını yerken okudum yazını ve "iyi ki Margot yazıyor" dedim, iyi ki o anlatıyor şu tuhaf hallerimizi.. Kocaman sevgiler komşum!

Margot dedi ki...

Sevgili Yaban,

Pazarın verdiği iç sıkıntısı benim tanıdığım her çocukta ortaktır. Benim hatırladığım bir şey de o seneler süren Bizimkiler dizisi! O başladığında tamam derdim vakit iyice doluyor. :)

İç sıkıntısıyla ilgili Ayça Şen kitabında çok güzel bir benzetme yapar. Biraz yürek burkar ama şöyle: Bazen içim o kadar sıkılır, o kadar sıkılır ki, kocaman bir at gelir üzerime oturur. Otururken bacağı kırılır. Onu üzerimde vurmak zorunda kalırım.

Aklımda bu kadarı kalmış ama hararetle tavsiye ederim Saatçi Bayırı'nı...

Daha sık yazmaya gayret ediyorum, elim yavaş yavaş açılıyor. Umarım hem buraya hem kendi defterime daha çok ve daha sık yazabilirim.

Postfiyaka,

Yok o kadar canım, birazdan yanına gelip şarkımı söyleme başlıycam. Sen orada, masanda masum masum çalışmaya devam et. Hem, çalışmaasaaak, yorulmasaaak, kim bize kim bize, bişey verirr? :)

Sefgili Sibel,

Yazmasam patlayacak gibi oluyorum! En çok da ofis hallerinden sıkıldım yine son zamanlarda. Dönüp dolaşıp bu halleri anlatıyorum. Eh, çoğumuz bu konuda duygudaşız işte!
Sevgiler benden sana :)