Çarşamba, Mayıs 09, 2007

Vampir Rutin

Sıradan sayılabilecek bir Çarşamba günü. Belki bir parçacık sıkıcı, dünü kopyala yapıştır yapmışım sanki bir tek üzerimdekiler değişmiş. Bu hissi sevmiyorum işte, bir gün diğerini lütfen taklit etmesin, hislerde değişiklik istiyorum biraz, iki çift değişik laf konuşmak istiyorum birileri ile. Son yazdığım zamandan bu yana alırsam işte böyle böyle oldu gibi bir şeyler anlatacağım ve bakıyorum ki onlar da diğer anlattıklarıma benzeyecek. Eh bir süre sonra kelimeler de birbiriyle anlaşıyor, tanıdık gören takılıyor hemen diğerinin peşine. Ben de istiyorum ki farklı farklı dizilsinler biraz, günler biraz sürprizli olsun, kelimeler de.

Ah evet dostlar, hepimiz çok çalışıyoruz. Nasıl da geçiyor günler değil mi? Of! Sanki hızlı tramvay! Sabah meydandan biniyorsunuz, renkler, insanlar, gürültüler birbirine karışıyor, akşam tünelde iniyorsunuz. Uyku tünelinde. Sabah kalkıyorsunuz, daha meydana yürünecek vs. Günler bir süre sonra tespih gibi çekilmeye başlanıyor, her boncuk bir sonrakinin ikizi, sonra bir hafta sonu, güzel güneşli, sonra yine aynı standart boncuktan devam! Böyle yedi günümüz var ve hayat bu tempoya oturmuş, aynı tümsekte hep aynı yüksekliğe sıçrayıp yoluna devam eden aheste bir şehirlerarası otobüs gibi ilerliyor sanki.

Yazı atölyesinin bitmesine üç hafta kaldı. Yanlış bir zamanlama ile kursa katıldığımdan ( belki de bir bahanedir bu ) kendimden beklediğim verimi alamıyorum. Sanırım şu anda içimdeki çocuğun ne yazmak istediğine karar verememesinden muzdaripiz. Şımartılsın istiyor o, cam kenarındaki bir çiçek gibi öyle güneşe karşı oturtulsun, sonra ağzının içine bakılsın bakalım ne diyecek diye. Kitap okunsun ona istiyor, sonra eline bir kurşun kalem verilsin, bir odaya girsin ona kimse ilişmesin istiyor. Ona istediklerini veremiyorum bu aralar maalesef, onu ofislerde uyutmak zorundayım, öğlen artık çok sıcak olmaya başladığından ve başına güneş geçer diye korktuğumdan yürüyüşe de çıkaramıyorum pek, akşamları da içime bir endişe geliyor, yorgunluk kılığına girip battaniyeyi uzatıveriyor bizimkine, ikimizin de işine geliyor uzanıp yatmak. Bu aralar hikâyeler anlatamayacak kadar meşgul ve heyecanlıyız zira. Dingin ve usul usul zamanlar lazım bize yazabilmek için. Fazla kalp çarpıntısına gelemiyor bizimki, hemen şımarıyor, dikkati dağılıyor, serseme dönüp, sevindirik oluyor. Meyveli komik bir gülümsemesi var, anlatamam.

Ben de dedim ki ona, madem bu kadar heyecanlısın ve içindeki ördekler fır dönüyor havuzlarında, benden sana tatil. Evet, tatile çıktık biz. Şimdi tatilde yaptıklarımı anlatayım biraz, tramvay yolunun anlatılacak bir yanı yok ne fena!

Üstteki yazıyı yazmaya devam ederken saatler öğlen oldu ve benim karnım zil çaldı. Yemekhaneye gidip geldikten, biraz çalıştıktan sonra devam edeyim dedim ama beceremedim. Masamdaki saçma sapan evraklara baktıkça canım daha bir fena sıkıldı. İçime garip bir kendini kandırma da, otur şu evrakları hallet önce hissi geldi. Ruh hallerimi sabit tutmakta çok zorlandığım günlerde belki de gerçekten biraz mola vermeliyim…-Hâlbuki size tatilden bahsedecektim. Ofis denen bu masa ve bilgisayar hapishanesinden değil- Bazen kendimi cidden sürgünde gibi hissediyorum. Çok duygusal birinin nereye koysan ağlamaklı olacağı ruh halleri işte bunlar… Biraz önce annemi aradım, neler yaptığımı sordu. ‘Ofiste anlatılacak ne gibi bir hikâye olabilir ki’ dedim, vampir hikâyeleri belki… İşte insan annesiyle konuşunca turnusol kâğıdı gibi geçiriveriyor içinde ne varsa yazdığı kâğıda…

5 yorum:

redrabbit dedi ki...

Ben de aynı rutinlikten ve ruh sıkıntısından muzdaribim..Üstelik ofiste vampir hikayeleri bile konuşabileceğim kimse yok,o kadar uzaklar ki benden...Bunu biraz yıkmak ve sevgi dolu kız rolü oynamak için 2 kilo çilek aldım ve ofise geldi..O bile muhabbete,yeni açılımlara yetmedi.E ben daha ne yapayım..Çileğin yaklaşık 1 kilo 250 gramını da yemem cabası..Şöyle düşünelim:Yarın perşembe-haftasonuna 1 yaklaştık- hava güzel..ayrıca çilek ucuzlamış..

kumralada dedi ki...

bu spontan hayat benide çok sıkıyo buaralar...
keşke söylediğin gibi oluverse herşey...
ama anneler başka dimi??hemen döküveriyotuz herşeyi:)
sevgiler...

Doruk&Duru dedi ki...

kimi sıkmazki, kimi bunaltmazki...Yitik hayallerin başkentleri değilmi bir çok ofis...

Timur dedi ki...

bence yanlış yerdesin
küçük bir sahil kasabası iyi olurdu senin için :)
istediğin kadar yazardın orda
hatta dişi Hemingway olurdun
Aslında kim istemez ki öyle bir yerde yaşamayı ...
Ankara'dan selam

timur

Margot dedi ki...

Gözde Merhaba,
Çileğe burun mu kıvırdılar? İnanamıyorum buna... Bazı ofislerde konuşacak kimse olmuyor haklısın. Neden bu kadar kendimizleyiz acaba? Karşı karşıya oturup sabahtan akşama kadar faks geldi mi? Dışında bir şey konuşmayan insanlar olduk. Blog adresleri bence ofis insancıklarına iyi geliyor en çok, karşılıklı konuşuyor dertleşiyoruz. Bak mesela sen bana yazıyorsun ben de sana cevap veriyorum birbirimizi tanımadığımız halde ama bu insanlarla konuşmalarımız seni bilmem kim bey aradıdan öteye geçemiyor malesef. İstersen sabahtan akşama karşı karşıya otur, olduramıyorsun! :)
Güzel haftasonları diliyorum sana Gözde, sevgiler!

Kumralada,
Normal normal, yok bir şey yok bir şey yaparken annemin sesini duymamla şımarık çocuklar gibi döküveriyorum eteğimdeki taşları :)
Annelerden saklasan da anlar onlar zaten, iyisi mi hiç uğraşmamak!
Sevgiler, güsellikler efendim :)

Hal,
Sıkılsa da bunalsa da kabullenen ve uslu uslu çalışanlar var. Ben niye durup durup azıyorum? Böyle rutin ofis delirmelerim var benim, kabullenme güdüm çalışmıyor, ne yapayım?

Timur Merhaba,
Sahil kasabası güzel de, bu aralar yazmacada kendimi iyiden iyiye beceriksiz hisseden biri için harika bir iltifat oldu bu! Bundan sonraki yazımda sahil kasabasına taşınma dileklerim vardı, sen de tam böyle bir yorum yazmışsın :)
Olmak istediğimiz yerlere taşır inşallah bizi arada taşan sabrımız!! :)
Selamlar !