Salı, Mayıs 01, 2007

Kelimeler piknikte bugün!

Polenezyalardan geçtik, yola çıkınca insanın gidesi geliyor. Arabayla, arabasız, kendini yola bırakasın, yolun seni sürüklediği yere kadar akasın… Akasın geliyor. Bahar zamanlarında insanın içinde yeniden kıpırdanan o küçük oyuncu çocuk halleriyle beraber, sıkılmış ruhu da gerinir, güneş tam tepede içini ısıtıp, kanını sıcak şerbet kıvamında kaynatır ve sonunda internet ortamlarından çıkasın ayağını yere, toprağa basasın gelir.

Kendini hay huya kaptırsan da bilgisayardan değil kâğıttan kalemden belki, kaçamıyorsun. Onlar senin içinde bir yerlerde sırasını bekleyen uslu çocuklar, ancak çok beklettiğinde kopan yaygaralarına karşı konulmaz o başka. Ama benim onları ihmal edesim yok ki bu aralar, tam tersine onları bağrıma basasım, tos kafalarını okşayasım, alınlarından öpesim var. Can-ı gönülden seviyorum kelimelerimi, ayrı kalıyoruz bazen. Çok hasretleniyorum işte o zaman.

Böyle uzun zaman (kendimce çok uzun zaman) yazmayınca, soluk soluğa kalacak gibi koşuyor kelimelerim. Açıyorsun avucunu birden neşeli nidalarla patır patır koşuyorlar kâğıdın üzerinde, deli gibi saçılıyorlar ortalığa, topla toplayabilirsen! Ben de bazen toplamak istemiyorum onları, bırakıyorum istedikleri tarafa doğru deli gibi koşsunlar, ne isterse onu yazsın parmaklarım. Ben burada bağdaş kurup otururum, pikniğe getirmiş anneleri gibi bakarım onlara, fazla uzaklaşırlar mı? Varsın uzaklaşsınlar. Varsın uçurtmalardan yükseğe çıksınlar, gidebildikleri kadar ötelere gitsinler. Fezaya çıksın, saçmalasınlar, şımarsın kelimelerim, gönüllerinden nereler geçiyorsa oralara saçılsınlar.

Kırmızı pıtrak çiçekler, mavi minelerden kalabalıklar, mor mosmor salkımlar… Kafamdan geçen düşünceleri baharda uygun adım olacaksınız illa diye kıta misali nasıl dizeyim? Dizemiyorum işte, saçıyorum ancak. Mayıs geldi kelimeler rahat durmuyor içimde, teslim oluyorum, haydi bakalım benden size beyaz sayfa, beyaz bayrak yerine...

Zamanlar bahara doğru gelirken dünya daha hızlı dönüyor benim evrenimde. Her dakika diğerinin peşine takılıyor, tavşana kaç tazıya tut diyorum. Akşam oluyor, tavşan bir köşede, tazı bir köşede, ben bir köşede serilip kalmışız. Herkes birbirine bakıyor! Tavşana kaç diyorum, arkasını dönüp televizyona bakıyor, tazıya tut diyorum kitaptan kafasını kaldırmıyor. Ben de yatağa girip yorganı taaa boynuma kadar çekiyorum, sabah gösteririm onlara günlerini! Günaydın tavşan, saat yedi otuz. Kaç! Haydi bakalım!

Sabah gözlerimi açtığımda o gün neler olacaksa olmuş gibi hissediyorum, akşam yatarken o gün olanlar hiç olmamış gibi. Zaman sersemi oldum ben. Ama şikâyetçi değilim, bu zamanların kıvamı böyle, yakında yayık ayranı gibi zamanlarım olacak! Yaz gelince mesela, tembelliğin de kitabını yazacağım size. Bitap düşmüş bir maratoncunun anıları olacak adı, tazı ve tavşanın peşinde geçen yıllar da olabilir bittabi. Tazı, tavşan ve ben imza günleri düzenleriz artık!

5 yorum:

Bir Derin Masalı dedi ki...

Sevgili Margotto zevkle okudum yazdıklarını... Başka yoruma gerek yok...Sen yapacağını yapmışsın zaten :)) Öpüyorum......

Mr_TD dedi ki...

Zamanla bogusmaktan sanirim hayatin bize sundugu güzelliklerin bir kismini trene bakan mööler :) gibi kaciriyoruz.Arasira gelen bu durgunluk dönemleri bu güzellikleri de görmemizi sagliyor galiba.

Kirmizisi,mavisi,moru ;hayatin renlerini yani :)

slmlar
TD

Parizyen Ay Lambasi dedi ki...

ay favori ciceklerim onlar!
ay ben atlayip oraya gidiyorum, ilk ucakla geliyorummm.

Lilium Bosniacum dedi ki...

haftalar cumalardan ibaret oldu... zamanın çarkları oldukça acımasız bu aralar... ah Istabul.. :)

Margot dedi ki...

Sevgili Hande,
Geciken cevabım için özür diler, güzel sözlerin için teşekkür ederim. Yazı atölyesinde nedense kendimi bir beceriksiz gibi hissettiğimden olsa gere, sözlerin çok iyi geldi bana.

Merhaba Mr T.D :)
Benim belki de sıkıntım onların hepsinin farkında olmak! Deli gibi farkındayım hepsinin komşu. Ve kendimi bu ofisten atmak, koşmak koşmak ve hiç geri dönmemek istiyorum inan.
Selamlar benden, umarım sen yaptığın işte benden çok daha mutlusundur.

Sevgili Parizyen Ay Lambası,
Gel hemen. Gelince de çaldır, ben o gün rapor alayım. Polonezköy'e gidelim. Orada bunlardan o kadar çok var ki şaşar kalırsın!

Sevgili Lilium,
Haftalardan cuma günleri azad olurdum ben de eskiden... Ama artık cumartesi de çalışıyorum! Böyle olunca da haftasonu kaçamakları tarih oluyor. Pazar hediyelere, gezmelere boğulan bir çocuk gibi bir şey. Onun stresi ayrı oluyor zaten akşam çökünce...
Halbuki cuma günü ne güzeldi, akşamından sererdik kendimizi, hafta sonu hissiyle avunur giderdik!
Zamanın çarkları çok acımasız arkadaşım ve mecburi rutinler çok vampir...