Cuma, Kasım 24, 2006

MIZMIZ

Bugün saat beşe gelirken, yine, yeniden ve mütemadiyen işlerden güçlerden sıkıldığım dank ediyor kafama. Ben susturuyorum o sesi, o inadına avaz avaz bağırıyor. Ben ağzını kapıyorum, çırpınıyor. Ben pışpışlıyorum sersemlesin diye, inadına dikleniyor. Ne yapsam uyutamıyorum bu çocuğu ben. Şimdi böyleyse, karda, kışta sokaklarda ne edecek hiç bilmiyorum, hiç laf dinlemiyor, sokak arsızı mı oldu nedir?


Öğlen yemekten sonra eline bir gofret verdim. Arsız çocuklar gibi üç lokmada yuttu koca gofreti ve sonra yine huysuzlanmaya, edepsizleşmeye başladı. Kollarını küsmüş ama yenilmemiş bir halde göğsünde kavuşturup, kaşlarını çattı. Ufak burnunu cama dayayıp, sırtını döndü ve dışarı baktı inatla. Yanına gidip ağzına zorla iki tane damla sakızı tıktım. Ters ters baktı yüzüme, beni ısırır gibi başladı çiğnemeye…

Bak dedim, böyle yapacaksan işimiz var seninle. Deli gibi işim var bugün, telefonlar, mail trafiği, bir yandan da senin şımarıklığınla uğraşamam tamam mı? En azından bugün mızırdanma, şu işleri toparlayalım? Sonra akşama Beyoğlu’na çıkarız seninle, Yamyam bizi almaya gelir, hem Chukie’nin de doğum günü var. Sufle yeriz, pasta yeriz? Ne dersin? Haydi, ama asma suratını!

İnatla yükseltti omuzlarını ve giderek daha hızlı bana ne bana ne hareketi yapmaya başladı. Heh! Dedim, tamam. Bir de tepin istersen? Alt dudağını sarkıttı. Akşam olsun hemen o zaman! Dedi. Saçmalıyorsun dedim, gerçekten canımı yedin bugün. Az kaldı, sen şimdi usluca otur orada, istersen biraz uyu. Sabahtan beri uyutmaya çalışıyorsun ya zaten!! diye diklendi. Keskin bir ok gibi tam içime, tam o vicdanımın olduğu tarafa doğru bir bakış fırlattı.

Elini tuttum. Tamam dedim, gel biraz mola verelim, defterimize bir şeyler yazalım madem. İyi madem! Dedi, tek omzunu bu sefer yana çevirerek. Bu onun yola geliyorsun ama seni affetmiş değilim tonlamasıydı. Ne renk yazalım? Dedim. Yeşil olsun dedi. Peki, bakalım, yeşil yazıyoruz işte bak. Hem ben sana ne zaman kıyabildim ki? Varsın dünya işleri beklesin, hiçbir dünya işi senin inadınla baş edemez nasılsa.

Biz defterimize dalmış giderken, saatler ilerledi. Koca bir kupa çay yapıp, nerdeyse tüm yollara hâkimmiş gibi görünen camın önünde dikildik. Ne zaman gelecek diye soru işareti oldu gözbebekleri. Gelir dedim, trafik var baksana. Kucağıma yerleşip; İyi madem! Dedi. Bu onun artık gelse de kurtulsak tonlamasıydı. Uykum var ama benim diye ekledi. Arabada uyursun dedim, arabada kedi gibi uyursun. Bu ofisler cin gibi, kemik gibi yapıyor zaten seni.

Yeşil kalemden boyanmış elleriyle mızırdandı, sabah yine iş var değil mi? Evet dedim, kendim bile duymasın istediğim bir tonda fısıldayarak.

5 yorum:

postfiyaka dedi ki...

E ben güzel güzel yorumlar yazayım diye bir hışımla girdiğim sayfada okuduktan sonra yarında iş var değilmi? diyerek ne yazsam diye düşünüyorum. Ağlamak istiyorum:( Hiç gelmeyeceğini bildiğim sevgilinin gelişini bekliyormuşçasına şu soruyu sorsam bana ne dersin?
Ne zaman tatil olacak?

mtlda dedi ki...

sen hiç büyüme :)

UZAK dedi ki...

mavis gozlu masalinin her kelimesini cok sevdim yine...sevgiler

Margot dedi ki...

Sevgili Postfiyakalı kardeşim,
Daha senin tatiline çok var, sen şimdiden olayın havasına girmek için özel emeklilik primlerine falan gir istersen? Reklamlarını gördün mü? Yarınnn, sabah yedide kalkmak zorunda olmayacaksınız çünkü zaten kalkmış olacaksınızz ( burda sandalda balık tutan iki mutlu çift görürüz) yaaa nerden nereye işte!
Mtlda'cım canım cicim,
Büyümiyciğim :) Seni de pek seviyorum bunu da bu bahaneyle burdan söyliyim dedim. Seviyorum ben bu Mtlda'yı :)
Sevgili Uzak,
Maviş konu mankenimiz benim has dostlarımdan birinin kızıdır. Tam ağlamaya başlayacağı sırada sinyal veren mimiğinin resmidir :) Sevdiğine sevindim ben de.
Sevgiler bizden.

blacklebron dedi ki...

bazen çocuklara özenmiyo değilim hani ..
nasıl oynatıyolar annelerini babalarını parmaklarının ucunda (: