Pazartesi, Mayıs 29, 2006

Gökten Radyasyon Değil, Sevgiler Yağsın!


Hafta sonu güzeldir, hele aşağıda anlatılan hafta bitip de kavuşulduysa!

Ofiste oturmuş, haddinden fazla sıcak oluşuyla dilimi damağımı yakan kahvenin eşliğinde camdan dışarı bakıyorum. Kırmızı çiçekler ekili göbekten sahil yoluna dönen arabalar arasından bir tanesin üzerinde Pardesü Dünyası yazıyor. Pardesü(!) resimleriyle bezeli olduğu halde geçip gidiyor. Kırmızı ışıkta duruyor arkasındaki arabalar, fren yaparken sanki hepsinden bir tüh! Sesi çıkıyor. Yine Kırmızı! Kafamdaki uğultuların dinmesini bekliyorum. Oradan oraya koşuşan işgüzar cücelerin mola vermesini. Hey cüceler! Diye bağırıyorum, sessizlik lütfen! Üzerine sıcak kahve dökülen cüceler benin bu çığlığımdan çok, kaynar derecede maruz kaldıkları kahveden etkileniyorlar ve oldukları yerde mayışıp kalıyorlar. Boş gözlerle bakıyorum akan trafiğe. Yeşil ışık ve arka arkaya oleey oley oley oleeeyy sesleriyle geçen arabalar.

Hayatta en sevmediğim şeylerden biri de (ki sevmediğim şeylerde indirime gideyim, bunları sezon sonunda yok fiyatına satayım diyorum) telefonda kulağımın iç nahiyesi istikametine bağırılmasıdır. Normalde bağırılmaktan daha da fenası, telefonun bu bağırtılı sesi tam isabetle kulağınıza püskürtmesidir. Ben böyle durumlarda bir süre paralize olurum. Kulağım zonklamaya başlar, bir süre sonra da hazin hazin ağrır.

Geçen hafta havalimanında çıkan yangından sonra, müşterilerin çoğu kulağımın içine yüksek ses ilettiler. Her ne kadar telefonu uzak tutmaya çalışsam da bu sefer de dediklerini tam olarak anlamam ve onlar da daha çok kızarlar ve bu sefer ofise gelip yüzüme doğru bağırırlar diye çok korktum. Korkudan sıkıldım. Korkulu ve kulak ağrılı günlerim oldu.

Bu sıkıntılı günlerde kendimi akşam güzel bir pizza yerim, sonra da sinema, üstüne de kaymaklı kadayıf niyetine Hırsız Polis, güzel kitap, asude müzik diye diye pışpışladım. Sakin ol Margot dedim ve telefon çalmadığı zamanlarda kaynar kahveler yuvarladım.

Ama hayallerdeki yumuşak teselli, gerçeklerdeki takır takır yavanlıkla bir olmuyor tabiî ki ! Da Vinci şifrelemesini değil çözmek, gözümü açık tutup seyretmekte bile zorlandım. Tom Hanks’in o yumuk yumuk yüzü ve korkunç saç şekli, Amelie’nin ben buraya nerden düştüm ürkekliğinde oradan oraya koşuşturması, aralarında kimya değil alaka kuracak bir münasebet bile olmaması gibi bir sürü şey konusunda huysuzlandım. Yap, sat, devret mantıklı Dan abimin şaheseri bende: Ah Amelie sen o güzel ağzını ne yorarsın aksanlı Amerikancalara, hele Jean sana ne demeli? Yakıştı mı sana öyle yan kıyıdan roller? Ben size hayran siz vasata tırman! Hatırınız için gittim başkası olsa hâşâ çekmezdim bilesiniz! Böyle söylene söylene çıktım sinemadan. Zaten film boyunca yanımdaki Junior arkadaşların yarım kilo yağlı mısırı korkunç bir gürültüyle yemelerine tanık oldum ki mısırdaki; -Junior arkadaşlar popcorn diyerek sipariş veriyor-, Genç Turkcell kampanyasını da gözüm görmesin artık! ‘Junior’larımızın yüzünde çıkan patlamış mısırlara çare bulacak mısınız bakalım’a kadar saçmalama hakkını elimde tutarım. Asabiyim, radyasyona maruz kaldığımdan mıdır nedir?

Neyse efendim, kendimi hezeyanın kollarından alıp, evime attım. Hırsız Polis çoktan başlamıştı. Bugün başıma gelen en güzel şeysin be dizi! Dedim. Çayımı demledim, kırmızı battaniyeme sarındım. Nihayet radyasyon yağmurlarını, patlayan kargoları, mısırları, kutsal kase kodlamalarını ve hatta kendimi unutarak televizyonumdakilerle konuşmaya başladım. Kız Ümit! Çağırsana ağır ağabeylerden birini yardıma, dövdürsün bir temiz şu çocukları, Çınar güzelim sen de çevir be kafanı bir dışarı! Bir tane güzel dizimiz var çok şükür, yoksa benim halim nice olurdu?

Petite Poisson: Yazacak çok şey birikiyor, kronolojiye itimat ederek ilerliyoruz komşular. Hayat bu aralar depara meraklandı, yazılarını evde unutma diye bağıran bana kulak asmıyor çoğu zaman. Hafta sonu gezileri, bahçeme taşınan yeni misafir, yakında bir dergide yayımlanacak ilk Margot yazısı (!), yemeler, içmeler ve kutlanan doğum günleri akan zamanla senkronize olamasa da yakında bu sayfalarda…

11 yorum:

Adsız dedi ki...

zor geçen günün sonunda eve gidip bacakları uzatmak kadar güzel bişey yoktur. geçmiş olsun margosan.

misir dedi ki...

hangi dergi hemen söööle
www.misir.blogspot.com

Adsız dedi ki...

Zaten senden bekliyordum artık biryerlerde yazmanı:) Tebrikler,ama hangisi??

hera dedi ki...

ahaha!! hannngggii derrrgiii?? lllllluuutttfffeennnn sooooleeeee?
-simdiden ayirticam hasan amcaya-

terskose dedi ki...

dergi ismini alayım margot meraktan çatlarım yahu!
bu arada kutlanan doğum günü diye geçiştirilmiş olmayı kabullenmiyoruz tabuda da olduğu gibi şike ve hile yapıyorsun.
biyk biyk öttüreceğim kırmızı oyuncağı haberin olsun saymıyorum bu yazıyı!

Donna Quijote dedi ki...

olleeey, olleeey, oleeey! :))))

JTB (JourneyToBlue) dedi ki...

geç bile kaldılar bence dergiler seni kadrolu eleman yapmak için.. bayılıyorum ve keyifle okuyorum.. afferin..
da vinci'ye ilişkin bu tarz yorum yapan 3. kişisin, "gitmezsem kaybım olmazmış"ı anlıyorum buradan..

Margot dedi ki...

Esperanza monamor,
Haklısın, geçen haftayı atlattım, şimdi biraz Margotto'ile ilgileneceğim :)
Mısırcım, sevimlim,
Haziran başı itibarı ile ben bir dünya gözüyle göreyim yazıyı, size de akabinde, hemen bildireceğim.
Yeşim Selam,
Ben de uzun zamandır bekliyordum, sabır ve inat neticesini sizlerle paylaşıcam tabii ki.
Witness of Bozacı,
Çok sağolasın!
Hera'cığım,
Süprizzzz!
Damn,
Mtlda'nın doğum gününü geçiştirmiş olduğumu kim söyledi? Gelecek programda bahsedeceğim. Ama yalnız ben mi yazacağım? Ya siz? Kırmızı oyuncağı kimseye kaptırmam, şike falan da yapmadım işte! ( Nasıl yendik sizi ama hehe :)
Donna,
Haydi bekliyorum seni, ıslatıcaz bunu!
Dilayra,
Çok sağol. Şu an dışardan yazı veriyorum ve kadrolu değilim. İlerde olurum inşallah! Da Vinci'de çok sıkıldım, gitmezsen kaybın olmaz, ilerde televizyonda beleşe seyredersin zannımca.

Komşular; şu an hangi dergi olduğunu söylemiyorum, süpriz olsun. Zaten Haziran'a ne kaldı ki?

turuncu dedi ki...

buradayim, kadrolu okuyucuyum :)

Margot dedi ki...

Turuncu,
Hoşgeldin. Blog'a ne oldu senin? Açamadım.

turuncu dedi ki...

hımm, adresi gorunmuyor orada.
http://followthefever.blogspot.com :)