Salı, Şubat 28, 2006

Unuttuğun Nefes

Geç bile kalmıştı Uzakdoğu rüzgârı. Vakit gelmişti de geçiyordu bile. Hâlbuki hatırlanacak ne çok şey vardı. Uzakdoğu’dan esti rüzgâr ve beyaz perdeyi kımıldattı. Esecek koridorlar açtı kalbimizde damar damar. Şimdi artık adam akıllı yapılmış her Uzakdoğu filminde o koridorlarda cereyan olacak. Zira uzun zamandır boş ve ıssızlar.

Bendeki rüzgârı ilk başlatan Kaplan ve Ejderha olmuştur. Öncelikle yer çekiminden kurtulmuş olan bir dövüş sanatı olduğunu öğrendim. Baktığınız şeyin içine dalmanız gerektiğini, baktığınız şeyin bir uçan kaçan Çinliler saçmalığından ibaret olmadığını, böyle sanan insanların sandıklarıyla ibaret kalacağını keşfettim. Uzakdoğu felsefesinde bu dövüş sanatının özel bir ismi var ve bu sanat kullanılarak çekilen filmler de özel bir kategorideler. Bu kategoriden etkilenen Amerikan filmlerinin arkasından sıyrılıp, o seyrettiğiniz asıl benim demeliydiler şimdiye kadar. Nihayet diyorlar; O seyrettiklerinizi benden çaldılar, benim söylediğim şarkının melodisi üzerine yeni söz yazdılar, bu şarkının aslında orijinali şudur. Dediler ve dinleyenleri de çok oldu. Nihayet şarkıyı kendi dilinde altyazılı dinleme şansına eriştik. Ve şarkının ruhunu anlayanlar, işte onlar, bence koridorlarını hala açık tutanlar.

Kaplan ve Ejderha’da dövüş sanatı, hırsız bir prenses, onun hocası, kılıçların koruyucuları ve onların aşkı anlatılır. Görsellikte yer çekimi ortadan kalkar ve damlar üzerinde, ağaçlar üzerinde, uçarak dövüşülür. Dövüşürken dans edilir, dans ederken dövüşülür. Bilgeler gerçekten bilgedir. Vefa nedir, söz nedir? Bırakıp kaçmak diye bir söz geçmez, aldatmak geçmez, aşk vazgeçilmezdir, aşktan vazgeçilmez.

Sonra Hero gelir. Hero’da kaç kahraman vardır? Kimler gerçek kahramandır? Oklar nasıl dans eder, bir dövüş sahnesinde dört mevsim nasıl değişir? Parmak ucunu suya değdirip nasıl yükselirsin? Vefa nedir, söz nedir? Bırakıp kaçmak diye bir söz geçmez, aldatmak geçmez, aşk vazgeçilmezdir, aşktan vazgeçilmez.

Parlayan Hançerler, bir ormanda geçer. Kör olmak nedir? İnsan nasıl görür, düşman kimdir? Aşk kimdir, kime âşık olunur? Ağaçlar nasıl dans eder? Renkler bu kadar mı saygılıdır birbirine, hiç biri birinin önüne geçmez? Söz nedir? Sözü veren kendini verir. Kimse sözünden geçmez.

Kalbinin koridorları bazen karışır. Ruhundan kalkan aklını vurur. Bu filmleri seyredince hatırlarsın, bir geçmişte her şeyin adam akıllı, doğru dürüst, kalpten ve hilesiz olduğu zamanlar vardı. Bir zamanlar gerçekten kahramanlara inanılırdı, aşka inanılırdı. Senelerce beklenirdi, değerdi, ölünürdü, yeterdi. Sonra kuru kalabalıklar geldi. Ne aşk vardı, ne sanat. Uğuldayan laf kalabalıkları geldi. Zaman böyleydi. Dünyanın hali böyleydi, uymak gerekti.
Doğrucu Davut’lar yalnız kaldılar, küstüler, alındılar. İçlerinde hep bir aldatılmışlık kaldı, bir türlü sindiremediler. Karizmatik laflardan birini daha etti beyazperdedeki kahraman bozuntusu, vitrine onlar çıktılar. İçerde koridorlar boşaldı, damar damar çekildi ruhlar.

Bir rüzgâr esti nihayet boş kalan koridorlarda. Perdeye bakanların bazıları anladılar. Adamın neden gittiğini, kadının neden canına kıydığını, aşkı, sözleri ve vefayı. Yeşilçam’dan kıyısında köşesinde hala atacak damar bırakanlar, anlatacak ve anlamasını bekleyecek kimse bulamayanlar, işte onlar şarkıyı hemen hatırladılar. Gözlerine havalanan bedenlerin dansı yansıdı, kadınların uçuşan saçlarında, adamların kılıç tutuşunda, suyun birden masala değdiği anda, bambuların kıpırdayan bellerinde, bir kadının ayağa kalkışında, işte oralarda bir yerlerde unutulan ve fakat kaybolmayan bir şeyler vardı.

Unutanlar bir süre perdeye baktı ne şarkıyı tanıdılar, ne hikâyeyi hatırladırlar. Gerçek masalları unutanlar, sahtelerinden medet umdular. Belki de hayatları bu kadar gerçek masalları almadı. Koridorlar kapalıydı artık, yapılacaklar belliydi, boş ümitlere kapılanların sonu hüsran olurdu, kimse kimse için ölmezdi. Kimse artık bir şey için ölmezdi. Hem herkes unuturdu, bal gibi unuturdu. Zaman her şeyin ilacıydı, yan etkileri sayılmazdı.

Hâlbuki inandığın masallardan feyiz alırsın hep, kulağına kaçan kahraman kimse onun gibi bakarsın, onun gibi kafa tutarsın. Onun gibi kılıç sallarsın küçükken, ben seni hep korurum dersin ve inanırsın. Kocaman olursun ama gerekirse ölürsün. Unuttuğun karizma (!), unuttuğun sen, unuttuğun aşk, unuttuğun nefes ordadır.

18 yorum:

Adsız dedi ki...

Beni bu tarz sanat için dövüşülen capon filmlerine sen alıştırdın...
Önce "Hero" ile giriş yaptım bu dünyaya ardından "Kaplan ve Ejderha" ve en sonunda "Parlayan Hançerler Evi"...
Nefesimi tutarak seyretmiştim üçünü de...
Hep "Jackie Chen" gibi dövüşür sanırdım bu Japonlar...
Hiç hoşlanmazdım...
Ama şimdi diyorum ki;
Tanrım bir kılıç bir kadının eline bu kadar mı çok yakışır?, bu kadar mı zarif olur iki düşmanın çarpışması?...

terskose dedi ki...

Margot; yeni fark ettim yorumda sormuşsun eksi dediğim eksisozluk'tü :)

http://sozluk.sourtimes.org
http://eksisozluk.com

adreslerinden ulaşabilirsin zaten biliyorsundur da ben ekşi değil eksi yazdım diye anlamamışsındır. Sorun değil.

incikboncuk dedi ki...

bu 3 film arasında benim favorim Hero. Öykünün farklı anlatılışı beni çok etkilemişti. Bu filmler kesinlikler eski tip vurdulu kırdılı filmlerden degil, dövüs sahnelerinin ayrı bir estetiği var, sanki bir tür toren ya da ritüel gibi.

XMAN dedi ki...

japon filmleri hastası olarak yazını çok beğendim.Parlayan hançerler dışında diğer filmleri seyrettim ve hayranı oldum.fimlerde estetiğin ve aksiyonun yanında felsefe var.hayran olunacak bir hayat felsesi...
ayrıca bu yaşta alıp kılıcı ağaçlarda gezesi geliyor insanın:)

Adsız dedi ki...

Hero'yu izlemeden önce bu kadar beğeneceğimi tahmin etmezdim. Hem hikaye hem de görsel açıdan çok başarılı bir film.

Bu filmlerin Japon değil Hong Kong/Çin yapımı olduğunu ayrıca belirtmek istiyorum.

Margot dedi ki...

-Petrek,
İyi ki alıştırmışım işte, ama Seçil'in dediği gibi Çin onlar canım Capon diil :)
-Damn,
Eksi diyince anlamamışım :)tabii ya kutsal bilgi kaynağı!
-İncir Çekirdeği,
Ben hiç birini ayıramıyorum, hepsi ayrı güzel bence:)
-xman,
Parlayan hançerlerdeki ses oyunlarına (kız kördür ve duyarak görür) ve renk ahengine dikkatini çeker, bir an önce seyretmeni temenni ederim :)
-Seçil,
Hoşgeldin. Hero gerçekten görsellikte baş döndürücü bir film. Genellikle insanların kanına giren ilk örnek oldu bu türde, umarım cemaat giderek genişler :)

uykusuzadam dedi ki...

filmden çıktığımda insanların, "böyle film mi olur, çatıdan o kadar uçulur mu, ağaç dalında kavga mı edilir" laflarına içim burkularak kulak misafiri olmuştum.
oysa ki yetkin bir dövüş sanatının şiirsel bir anlatımıydı bu sadece, gözler için bir mecazdı.
Hero'da göl üzerindeki dövüşü unutamam mesela. Aslında ortada dövüş yoktu, sadece iki rakip birbirlerine zihinlerinde tartıyorlardı, ve zihinlerinden geçeni izliyorduk.
Kılıcın suya çarpmasıyla sıçrayan suyun aslında adamın gözyaşı olduğunu da sonra anlıyorduk..

celerone dedi ki...

unuttuğun sen, unuttuğun aşk, unuttuğun nefes ordadır...çok hoşuma gitti. Ellerine sağlık.

4 sevdiğin şey zincirinde sobeledim seni. Eğer vaktin olur ve yazmak istersen.

Sevgiler,

Margot dedi ki...

Uykusuz Komşum,
Bizden olduğunu biliyordum ;)Yakında Çin filmleri izlenen bir yeraltı örgütü kurmak niyetindeyim.

Celeroncum,
Sağolasın, 4 sevdiğim şeyi (biz buna spontane dörtlü diyelim) hemen özet geçsem senin hatırın için ve bu işten yırtsam olur mu?
1- Baharın geleceğini düşünmeyi (eli mahkum)
2- Siyah üzerine beyaz puantiyeli etek giyip kendimi Audrey zannetmeyi
3- Çiğ börek yiyip çay içmeyi
4- Kestane şekerini
çok severim.

jelatin dedi ki...

Merabalar.
Margot, eğer Uzakdoğu filmlerinden hoşlanıyorsan Wong Kar Wai'yi bir an önce keşfetmeni dilerim. (Belki çokta biliyorsundur) Çünkü bu adam yıllardır izlediğimiz aşk filmlerine alternatif, bambaşka aşk filmleri yapıyor! Renklerle, karelerle; belki tek bir öpüşme sahnesi bile kullanmadan...
In the Mood for Love ve 2046 birbiriyle bağlantılı olan iki filmi yönetmenin. Belki ağır gelebilir ve sıkılabilirsin. (Ağır derken filmin temposundan bahsettim yanlış anlaşılma olmasın:)) Ama en azından bir kerecik olsun o renkleri görmeni tavsiye ederim.

* * *

A-aa! hspamw çıktı word verification'da. Haspam. Hıh. Hmm. Bir tek bana komik geldi o zaman...

XMAN dedi ki...

margotto, parlayan hançerleri 2 defa seyretme girişiminde bulundum ama şanssızlıklardan başarılı olamadım.hatta filmin başında kızın davul tahmini yaptığı bölümü de seyrettim.etkilendim:)ama tamamı olmadı bitürlü. 3. de kaçırmıycam artık.
bu arada 3 filminde ortak noktası Ziyi Zhang favorilerimdendir:)

Margot dedi ki...

Celatincim,
In the mood for love bir değil bir kaç kere seyrettiğim bir film, yalnız bir türlü 2046'yı görmek nasip olmadı. Tahmin edebileceğin gibi çok sevdiğim bir filmdir. 2046'yı da buluyım bi yerlerden, iyi hatırlattın! :)
X-Man,
Bir zamanlar bi stand up tarzı bi adam vardı tv'de. Kaççınn sakırmayın derdi, ben de sana öyle diyorum bu filmler için :)

Adsız dedi ki...

"Belki de mahcubiyetinden bu kadar güzel oluyor bu filmler" diye düşünmüştüm Hero'dan çıktığımda ve Uzak Doğu Sineması günah Çıkartıyor gibi bir şeyler yazmıştım aklımdan. O zaman blog nedir bilmezdim de :)
Ben de picturesk bir capon filminden bahsetmek isterim izlemeyenlere "Crying Out Love In The Center Of The World"..

Tijen dedi ki...

hello moto!
çok geçmis helo demeyeli.
o zaman haro diyeyim..
hahaha harooooo....

Margot dedi ki...

Sevgili f.f,
O filmi duydum da, sanki o sıralar seyredemezmişim gibi hissettim. Hani bazen biri sana Dünyanın orta yerinde aşk için ağlıyorum diye bir film var dese, aman ben nerelere saklanayım, bu titrek halimle o film bende buldozer etkisi yapar dersin ya, sanırım ben öyle olmuştum :) Yok iyiyim şimdi, seyrederim yani aslanlar gibi :)
Makarna Kardeşim!
Beni artık unuttun, uğramaz oldun diye düşünüyordum ne yalan söyliyim. Arayı açmayalım piliz?
Keyifli kahkahalarınızı hep beklerim Ticencim, benden de Haroo :)

XMAN dedi ki...

margot, gördüğüm kadarıyla 4x4 anketinde ebelenmemişsin.araştırmalarım sonucu göremedim.seni ebeliyorum:))ama belki ebelenmişindir ama sen istememişsin de olabilir.araştırmalarıma göre yok sanırım.Ebelendin:)))

Margot dedi ki...

Xman,
Çok teşekkürler ama bence araştırmalarında daha titiz davranmalısın :) (bknz yukarıdaki yorumlar)
Ama senin için de 4 cüce çağırdım kendilerini alt alta diziyorum hemen:
1) Galata kulesini gören herhangi bir yerde konuçlanmayı
2) Sıcak simitin yanında beyaz peynir ve demli çayı
3) Midye tavayı, kokoreçi ve bunun gibi zararlı her nevi yiyeceği
4) Dizilerden Hırsız Polis'i ve Gilmore Girls'ü
çok severim.

XMAN dedi ki...

hay allah nası gözden kaçırmışım:)dalgın bir anıma gelmiş olmalı.Teşekkür ederim icabetin için. 3 numaraya bende katılıyorum.bide güzel,keyifli olan herşey , yiyecek olsun içecek olsun nedense zararlı:))