Pazartesi, Ekim 31, 2005

Yağmurlar,diziler,dostluklar ve sakatlıklar üzerine...


Kış geldi, aldınız mı? Almama gibi bir durumunuz yok zaten, ben öyle kelime oyunu yapayım, sempatik kediler gibi ortamlara salayım demiştim.

Hafta sonunda üzerimize dökülen su miktarında görülen artmadan dolayı, evden çıkılması zannımca sakıncalı bulundu, bunun yerine okuma, anlama ve anladığını kelimelere dökme egzersizleriyle beyne masaj yapıldı, kendisinin gevşeyen ve artık kendini salan mafsalları üzerinde yapılan çalışmalar sırasında bolca çay tüketildi.

Depresyondan kaçalım, kaçmayanları uyaralım adlı seminerlerde bu moda ruh hali üzerinde düşünüldü, uzmanların görüşlerine başvuruldu. Depresyondan kaçarken dikkat etmemiz gerekenler adlı kitapçık hatim edildi, yine bolca çay eşliğinde süren seminer başarıyla tamamlandı. Semineri başarıyla tamamlayan zannıma, kendim tarafından kırmızı polar battaniye armağan edildi.

Hürriyet okundu. Hürriyet'in pazar ilavesindeki Uğur Yücel röportajı kendisine olan hayranlığımızı iki katına çıkarttı. Kanal D'nin yeni dizisi Hırsız Polis'i zaten dört gözle ve saat tutarak bekliyorduk, beklediğimize değdi. Evde oturduğumuzda seyredilecek adam gibi bir dizimiz oldu. Yalnız ben yine dön geri yaparak röportajdan bahsedeceğim. Şu sözlerde beni bir şeyler çarptı. Buraya aynen alıyorum :

Artistler hayatın içinde nerede duracaklarını becerebilen insanlar değildirler aslında. O yüzden benim gibi hatalar yaparlar. Hepsi kıyıda köşede, oynayacağı insanı, yazacağı hikayeyi arar. Bu arayışlarda da kafa kafaya çarpışılır. Kimse kimsenin kaşifi değildir. Ve kimse bizleri, kendimizi ararken yıldızlaştıramaz. Bizim gibiler, başkaları için şanstır. Biz ararken, onlar kendilerini zenginleştirirler.

Ayrıca:

Benim bu kadar methedilmemin nedeni, yüzümdeki kara bulutların ya da gülümsemenin insana, hepimize dair, alelade ve sahici olması. Yoksa ben sıradan bir oyuncuyum... O yüzden yönetmenlikte yapacağım çok şey var. O yüzden sonsuza kadar doğanın mutlak güzelliği karşısındaki aczimizden kurtulmaya çalışacağız. O kurtuluş, sanatla ulaşılabilecek bir tavaftır.

Evde gazete okurken karşılaşmayı umduğum sözler değil bunlar. Bir gazetede okunabilecek iddialı söz olasılığı her ne kadar yüksek olsa da bahsettiğim zaten bu değil. Ama bazen tam ne kadar acizim, küçüğüm ve kimsenin umrunda değilim derken, bir adam çıkıp sana aczinden kurtulma yönünü tarif ediyor. Bu adam her televizyon seyreden için bir şanstır, her sinemaya giden için bir şanstır, arayan ve aradığında samimi olanlar kadar güzeli yok bu dünyada. Herkes kendinin kaşifi olsun, cesaret arayan herkes onu kendinde bir yerde bulsun.

Kendi kendine, kendinle yüzleşme bu röportajdan daha da gerilere giden bir takıntı halinde. Yine bir dön geriye yaparsak eğer Margot'u kitabını okurken görebiliriz. Kitaba da zoom yaparsak kapağında Nietzsche Ağladığında ismini okuruz. Evet burda biraz kalalım. Elbette bir derdim var kendimle, tutamam içimde hali uzuuun bir geçmişe dayanıyor, bir kitapla anlatılmaz. Ama özellikle bu kitapla ilgili anlatılacak çok şey var.

Bu kitabı anlatmak için başka bir kitapta okuduklarımı çağırmam lazım. Aynı anda ikiden fazla kitap okuma gibi bir alışkanlık olunca, kitapların birbirlerini anlatmada usta oldukları gibi bir fikre kapıldım. Diğer yandan okunan kitabımız Elif Şafak'ın Med-cezir isimli, çeşiti yazılarından oluşan bir derlemesi. Bu derlemedeki yazılarından birinde Mesnevi'deki leylek ve karganın hikayesinden bahsediyor Şafak. İki kuş birlikte takılmakta, yemek içmekte ve göç etmektedirler. Bir leylek ve karganın neden kendi cinsleriyle değil de birlikte göç ettiklerini merak edenler bunun sebebini ancak onlara yakından baktıklarında görebilirler. Bu iki kuş da topaldır. Bazen iki kişiyi birbirine yaklaştıran ve onları dost yapan şey eksiklikleri veya zaaflarıdır. Zaafları,eksiklikleri ve bence yaraları benzeyenler daha iyi dost olurlar.
Aynı Nietzsche Ağladığında kitabındaki kahramanlarımız Nietzsche ve Breur gibi.

Ben de bir topal leyleğim, hepimiz birer topal leyleğiz. Aynı bacağı sakat olanlar hep çok iyi dost olurlar, birbirlerini daha iyi anlar, hatta bazen tedavi ederler. Öyleki bazen sakatlıkları dahi geçer, dostlukları baki kalır.

3 yorum:

temhaangelio dedi ki...

biz kışı derin dondurucuda saklıyoruz. sonra nisan bir güzel büftek misali kızartıp önümüze koyuyoruz. uğur yüceli seviyor, nietzsche'ye bayılıyoruz..

clémentine dedi ki...

Araf'ın başında da geçer o leylek karga hikayesinden alıntı. Araf'ta Ömer Leylektir, Zarpandit (Gail) Karga. Biri uzundur bir kapkara saçlı. İkisi de topaldır. Izdırabın çamurlu sularında yüzer Gail nedenini bilmeden ve Ömer, gününü gün ederek yaşadığını gösterse de huzurlu değildir bu dünyada.

ve yine Ahmet Altan (beğendiğim bir kaç yazısından biri olan) Kristal Denizaltında der ki: "bazen iki insanın yaraları öpüşür."

Böyle.

Margot dedi ki...

Sevgili Temha,
Ben de Uğur Yücel'e bayılıp, Nietzche'yi seviyorum şimdilik.. Bu sevgi ve bayılmayı zaman zaman değiş tokuş ediyorlar kendi aralarında...
Sevgili Clémentine,
İsmin akabininde bizim kuşak şu meşhur çizgi filmi hatırlıyor...
Araf Elif Şafak'ın çok sevdiğim kitaplarından. Sanırım sende sitende bahsetmişsin biraz. Mesnevi referansları her yazısında her kitabında kendini gösteriyor. Bence dokunduğu yerde güzel durmuş cümleler oluyor. Ahmet Altan okumuyorum, tavrım yok kendisine ama okuyamıyorum. Bu lafı derdimize yakışmış. Hakkını yemeyeyim yine de :)