Perşembe, Ekim 06, 2005

Haftasonu Promosyonları

Yarın Cuma. Neden bilmiyorum Cuma kelimesinin baş harfi bilgisayarda inatla büyük harfe dönüşüyor yazarken. Cuma büyük gün, belki de ondandır. Cuma iki günlük ferahlığın habercisi. Beş gündür tuttuğun nefesi verebilirsin artık.. Sonra...? Sonra pazartesi sabahı derin bir nefes daha al zira aradaki günlerde göğsün sıkışabilir.. Bazı bünyeler beş günlük nefesleri kaldıracak kadar sağlam (!) değil maalesef. Tıknefes olabiliyor bazılarımız haftanın tam başında. Tıpkı senin gibi. Pazar akşam üzerine doğru saklandığı yerden çıkan bir kabus gibi.. Okula gitmek istemeyen çocukların, ruhlarını ofise kapatamayan yetişkinlerin karabasanı....Pazartesi..

Günler bizimle iyi polis kötü polis oynuyorlar. Farkına vardın mı? Cuma iyi polis. Sana umut veriyor, unutacaksın diyor. Cuma olduğunu bildiğin bir günü nasıl da iyi niyetle karşılıyorsun. Sana iki günlük af vaat ediyor. İki günlük ferah uyku, iki günlük uzun kahvaltı keyfi, sadece iki sabah yumurtanın kayısı kıvamını tutturmaya hakkın var, fark ettin mi? Pazartesi kötü polis. Seni cezalandırmaya geliyor. Hayatını yüzüne vuruyor, kaçacak yerin yok. Her pazartesi sabahında yüzünde yastık iziyle işe sürükleniyorsun. Trafik var.. Trafik hep sıkışık.. Araba kullanan insanlar, yüzlerinde hiçbir ifade yok. Sen de artık hiçbir şeyi o kadar farkına vararak yapmıyorsun. Unutmak cezanı çekmeni kolaylaştırıyor. Fazla da düşünmüyorsun biliyorum, yoksa canın acıyor...Unutmak hafta sonları daha kolay oluyor...

O zaman yaşasın unutmak! Yaşasın iki günlük cennetlerimiz, yaşasın konserve kutusu ofisler! Çok şükür hepimizin sabah gideceği, akşama kadar tıkılı kalacağı, cumartesi kendine gelip Pazar yine off yarın yine iş var diyeceği bir hayatı var. Ve Allah’tan üzerine para veriyorlar bu işkencenin! O parayı daha sonra daha çok para kazanmamızı gerektirecek bir hayat tarzı için kullanıyoruz. O parayla daha çok para yiyecek daha pahalı bir araba alıyor, ya da o parayla saçımızı her gün fön çektirmezsek sokağa çıkamayacağımız modellerde kestiriyoruz. Bütün hayatında ne yaptın? Çok çalıştım azizim. Çok çalıştım az dinlendim, hayallerimi erteledim, hep didindim, hep umut ettim. Sonra ne mi oldum? Pişman oldum çok pişman oldum..

Ama Çetin Amcanın dediği gibi enseyi de fazla karartmaya hacet yok. Pazartesi gideceğiniz bir işinizin olması belki o kadar da kötü sayılmaz. Ne de olsa ‘İşsiz kalırsın bak!’ lar ile korkutulmuş bir kuşağız biz... Sen o koltuktan kalktığın an senin zaten yedeğin var. Kaç kişi istiyor biliyor musun o işi? Peki ama sen işsiz kalmamak için hayalsiz kalmayı göze aldın mı onu bir de bana? Göze aldın mı her sabah aynı yoldan, aynı masaya gelip ,aynı beyaz ekrandakileri takip etmeyi? Ya da şöyle sorayım, gözden çıkardın mı hayallerini? Ben en çok onlara acırım, yoksa ekmek parası bir şekilde kazanılır.. Öyle değil mi?

7 yorum:

Doruk dedi ki...

Kesinlikle öyle. Önemli olan durumun farkına varıp, "Yeter, ben çekiliyorum bu oyundan." demeyi bilmek. Yönünü değiştirip, hayallerine doğru ilerlemek.

mono dedi ki...

ben zamanında 1 yıl evde de oturdum o da çözüm diil. çözemedim ben bu işi iki ucu boklu değnek derdi onur hoca :)

nirem dedi ki...

yönünü dğeiştirmek de zor değil aslında.. tercih sadece.. 2 sistem var bunda yaşıyosak para lazım.. bir de paranın lazım olmadığı bir diğer seçenek söz konusu..orada föne de gerek yok.. arabaya da.. tercih yapıp uygulamaya geçmek ve bu iki sistem arasında sıkışıp kalamamak gerekir belki de..

Tijen dedi ki...

yeni paketin zamani gelmis galiba? ne istersin içine? galiba bu sefer bol bol kurutulmus bergamut kabugu göndermem gerekecek, ferahlatiyor falan.. bir de istah dengeleyici yani var, istahin fazla açiksa hafifletiyor, kapaliysa açiyor, mucize gibi bir sey yani!
ben çiçegimi yolladim kardes! gerisi sana kalmis artik.. (iyilik güzellik dileklerimiz daim elbet)

Margot dedi ki...

Eğer babadan kalma bir kuru yemiş dükkanınız, su istasyonunuz, nalbur dükkanınız varsa bu imkanınızı kullanacaksınız. Ya da biraz parayla sayısal loto bayii açılabilir. Bunlar bence bin kere daha güzel çözümlerdir. O Eti Form reklamında çekirdek yiyip çok gidiyo bunlar diyen adama bitiyorum! O benim idolüm! Tuhafiyeci de güzel bak şimdi aklıma geldi!
Tijencim yolla sen bana bu bergamuttan,şifa niyetine artık naapalım!

Unknown dedi ki...

Nicin ben butun guzel bloglari gec kesfediyorum. Aynisi Baris'in dunya turunda da basima geldi. Bir haftada okuyuverdim adamin bir yilda yaptiklarini, halbuki o heyecani gunu gunune yasamak, "bugun acaba nerede ve ne yazdi" heyecanini hissetmek isterdim. Aynisini kesinlikle senin yazilarin icin de hissediyordum bugune kadar. Ama bu yazindan sonra farkettim ki, vatanimdan ne ugruna ayrildigimi artik unuttugum bir ruh halimde, senin yazilarini gun asiri, sindire sindire okumak bir nevi ruhumu sakinlestiriyor ve bunu uzunca bir sureye yaymayi bir cirpida okumaya yegliyorum. Ayni bireyselligin agir bastigi modernite zamanlari, cocukluga donusler, gecmise ozlem ve romantizm ogelerini icinde barindiran kaliteli kurgulu Japon animelerini seyretmek gibi bir tat birakiyor hikayelerin ve dusuncelerin zihnimde. (Tasviri cok zordur bu hissiyatin, ornekten hissetmis olan anlar diye dusundum :) )

"Hayat ayrintilardir". Kimsenin gormediklerini goruyor ve burada bizimle paylasiyor olman, senin siteni essiz kiliyor. Eksik olma...

Margot dedi ki...

Sevgili Gökhan,
Bugün günlerden 15 Mayıs 2007. Yarın itibarı ile bu blogu yazmaya başlayalı iki yıl geçmiş olacak. Margotto 2 yaşına basmış olacak yarın. Sayende iki sene geriye gidip bu yazımı tekrar okudum. Yola çıktığım yerden çok da uzaklaşamadım aslına sadece bir iki adım atabildim kendimce. Ama hala bu satırları sana bir ofisten yazan bir süre daha sabır etmek zorunda olan biriyim hala.

Geç tanışmamıza o kadar da üzülmedim ben, tanışmış olduğumuza sevindim. Yazılar hakkındaki yorumun içime su serpti zira bugün İstanbul'da gölgede 27 derece :)
Umarım okudukça hoşuna gidecek yazılarla karşılaşmaya devam edersin, umarım hoşunuza gidecek yazılar yazabilmişimdir. Ve yazmaya devam ederim.
Tüm isteğim bu Margotto'dan,
İstanbul'dan selamlar & sevgiler!