Pazar, Eylül 25, 2005

IMMORTEL


Bazı filmler vardır, sadece kıyaslandığı filmlerin yüzü suyu hürmetine bile olsa görülmeye değer..

Bu filmlerden biri de 30 Eylül’de gösterime girecek Immortel.

Immortel Variety’ e göre ‘Bir çeşit yeni milenyum Blade Runner’ı’. Blade Runner denince bir saniye duran ve ceketini ilikleyen kimselerdenseniz eğer bu laf ile ilk satırdan çarpılmanız gerekir ki bu da benim içinde olduğum durumu özetler.

Görmediğim bir film hakkında ahkam kesecek değilim ama bu önceden kesilmiş ahkamları sizinle paylaşmayacağım anlamına gelmez:

Immortel’i yaratıcısı nev-i şahsına münhasır yönetmenimiz Enki Bilal , aslen bir çizgi roman sanatçısıdır. Yugoslavya’dan Fransa’ya göçen Bilal burda çizgi roman ile tanışır ve Nikopol Trilogy isimli üçlemesi ile şöhreti yakalar. Tıpkı Sin City’nin babası Frank Miller gibi Bilal de eserini kimselere emanet edemez ve Trilogy’nin ilk iki bölümünden ibaret olan Immortel’i kendisi yönetmeye karar verir.

‘Konu nedir sadede gel ey dolambaçlı insan!’ dediğinizi duyar gibiyim. Şimdi efendim konu 2095 yılında New York’ta geçiyor. Şehrin üzerinde uçan bir piramit beliriyor ve içinde eski Mısır Tanrılarını barındırıyor. Bu tanrılardan biri de kartal kafasına rağmen,atletik vücutlu Horus. Horus diğer Tanrılar tarafından cezalandırılıyor ve ölümsüzlüğü sona ermeden bir haftalığına dünyaya gönderiliyor.Burada ruhuna ev sahipliği yapacak bir beden ve soyunu devam ettirecek bir kadın aramaya başlıyor..Eski bir mahkum olan Nikopol ( burada bir Bruce Willis hikayesi seziyorum nedense) bedeni kiralanmaya uygun görünürken, bir yerlerde mavi saçlar çıkaran ve insan üstü güçleri olan bir kadın olan Jill( bakınız 5.Element ve turuncu kafalı Milla) Horus tarafından bulunmayı bekliyor. Garip tepkileri olan bu kadın ,mavi göz yaşları ile ağlıyor, haftada iki öğün yemek yiyor ve insanların içinde kendi potansiyelini bilmeden yaşıyor. Ta ki bir doktor onun bu sıra dışı hallerini araştırmaya karar verinceye kadar... Tabi ki Nikopol’un bedenini kullanan Horus da Jill’in peşine düşmek için hiç zaman kaybetmiyor.
Gelelim referanslar silsilesine: Sin City’de kullanılan dijital efektler göze batmazken, Immortel’in sırf bunun üzerine kurulu bir grafik şölen olduğundan bahsediliyor. Bazı sahnelerin Blade estetiğini hatırlattığı, bazı yerlerde ise Japon Anime sanatına yaklaştığı da bir başka iddia. Bir çizgi roman uyarlaması olarak, Immortel,Amerikan yapımı Sin City’e Avrupalı bir alternatif mi , artık her bilim kurgu filminin biraz Matrix referanslı olması kuralından ne kadar payını almış (bakınız:tanrı insan ilişkisi,Hıristiyanlığa göndermeler, Mitoloji vs), Blade Runner gibi kült bir filmle isminin anılmasını hak ediyor mu? Kız ne kadar Milla’ya benziyor, adam sezdiğim gibi Bruce’u andırıyor mu ve en önemlisi Immortel bu referanslarla güçlenen bir şaheser mi yoksa bunların içinde boğulan bir ucube mi? Gibi soruları bir anda masaya saçan filmin bu sorulara nasıl cevap verdiğini 30.Eylül’de göreceğiz. Ne olursa olsun saygıdeğer Blade Runner’ı bir kez daha seyretme bahanesini bize sunan bir filmi bunca ahkam kesildikten sonra objektif olarak seyretmek ne kadar kolay olacak bilmiyorum ama deneyeceğimiz kesin..

5 yorum:

uykusuzadam dedi ki...

Enki Bilal !!!
O nasıl çizgidir, hikayedir.. filmi çılgın bir merakla bekliyorum :)
O zamana kadar Kenan Yarar'ın çizgiromanlarıyla idare edeceğim artık ;)

Margot dedi ki...

Uykusuz ve diğer arkadaşlar,
Resim upload ederken, blogger artık password sormaya başlamış, password'u yazıp geçiyorum,resmimi seçiyorum,'done' yazısı çıkıyor. Fakat hiç bir resim upload olmuyor! Filmin hiç bir resmini sayfaya koyamadım. Var mı bir bilgisi olan ? Merak içindeyim...

Oya Kayacan dedi ki...

Bana password sormuyor ama Pazar günü elli kere denedikten sonra sokmayı başardığım tek Ortaköy karesinden sonra da hiç resim kabul etmiyor. (Sen word verification yaptığın için mi password sorar acaba sana, bir ilgisi mi bulunur bu durumla?) Çözen olursa anlatsın durumu yani. (Bir de benim PC çömezi hallerimi göz önüne alarak 'clear your cache' ve 'delete cookies' ne demek oluyor, yapılsın mı yapılmasın mı, bir bilen anlatsın ortaya karışık, ne olur?)

Geçici ev durumlarından kalıcı geleceğe yönelik hallerini düşünerek mutlu ol Margot'cum. Dua et ki evde kedilerin yok! Büyük işlere kalkışınca biz tam facia yaşıyoruz çünkü öyle böyle değil.

O dediğin laundry faslına ben de geçeceğim bu aralar amma vakit vakit vakit...........

Sana kolaylıklar diliyorum...

Margot dedi ki...

Sevgili Oyacığım,
Çoğu bitti azı kaldı, göçebelikten kurtulacağım yakında. Dolabı açıp giyinmek gibi bir günlük rutin bile insanın lüksü oluyor!
Bu resim meselesi sanırım Blogger'ın o gün için bize armağanıydı. Baktım Tijen'de aynı gün aynı problemi yaşamış, ertesi gün çözüldü.
Cookies dedikleri şeyleri silmen için bir komutun durup dururken çıkmaması lazım , virüs programlarında çıkıyor diye biliyorum. Bu internetten kapılan ,gereksiz yer işgalinden başka bir şeye yaramaz kurabiyeleri silmek , bilgisayarını hızlandırabilir. Ama bence sen durup dururken açılan bir pencereyse genelde no deyip geç. Ben öyle yapıyorum :-)

Unknown dedi ki...

hmmm bilemiyorum seyreden oldu mu, ancak bir bucuk saatlik bir yapimla bu kadar derin denizlere acilirsan, bir de uzerine kisitli bir butceden dolayi (pek de etkileyici olmayan) animasyona kaydirmak zorunda kalirsan hikayenin gidisatini, bogulursun beklentiler karsisinda. Cok temayi ayni anda islemek genelde geri teper. Hangi temanin vurgulanmak istendigini yakalamaya calismaktan motivasyonumu kaybettigimi hatirliyorum. Bu yuzden de filmin adinin Bladerunnerla anilmasini anlarim ancak onay vermem.

Haha bu arada yorumlarimla ortalikta at kosturuyorum, tabi baslik acildiktan 2 sene sonra yorum yazarsam, kimse okumayacagi gibi meydan da bana kalir... Neyse ben tatmin oldum mu filmden gokhan, yok olmadim gokhan!