Salı, Eylül 20, 2005

İki Ters Bir Yüz, İnadına Ekstrem!

Gözlerimin önünde uzanan beyaz sayfayı görmeden,parmaklarım klavyeyi hissetmeden ne yazacağımı kestirememe huyu edindim. Bu genelde böyle olmaya başladı, üzülsem mi sevinsem mi bilemiyorum. Aslında mutfağa gitmeden ne pişireceğini bilmek de güzeldir, neticede ortaya çıkacak yemeğin güzelliğini, kokusunu önce zihninizde yaşarsınız. Ama sonunu kestiremeden bir şeylere başlamanın da ayrı bir güzelliği var işte, öngörülemez bir özgürlük duygusuyla , hani nerdeyse bir serseriye öykünerek, inceldiği yerden kopsun demek, rasgele deyip beyaz sayfanın üzerinde birbiri ardına harflerin dizilişini seyretmek de ayrı bir keyif.. Sanki sizin kontrolünüzde değil olacaklar, bir hafiflik duygusu, uzaktan duyulan müziğe ritim tutturmak gibi kendi kendine bir muhabbet...

Bugün haftanın ikinci günü, şaşırtıcı derecede ilkinden daha şefkatli.. Belki de kendinden öncekinin dağıttıklarını toplamam için bana bir şans verecek kadar..Zira pazartesi sendromlarla anılmasını yalancı çıkarmayacak kadar acımasızdı. Maçın daha ilk dakikalarında gol yiyen takımlar gibi,koşmaya başlamadan tıknefes olmak gibi, ilk lokmayı alıp yemeğe devam etmenin manasızlığını damağından beynine ışınlamak gibi...Pazartesi kesinlikle acımasızdı. Salı ise kocasının söylediklerini veya yaptıklarını affettirmeye çalışan tamirci hanımlar gibiydi. Pazartesi ters giden işleri salının hatırı için unuttuk.

Hayat insanı canından bezdirecek sonra bu bezginliği unutturacak günlerin arka arkaya dizilmesinden ibaret. Tabii ki dizilişte farklılıklar olabiliyor... Bu diziliş sanırım hayat hikayenizi oluşturuyor. Her ilmeğin sonunda bir deseni oluşturması gibi, kafanızdan geçenlerle başlayan, sözlerinize yansıyan, oradan gününüzü belirlemeye kadar giden ilmekler ardı ardına sizin hayat deseninizi oluşturuyor. Uzaktan bakınca değişik modeller hemen göze çarpabilir; Mesela klasik modeller, renkli desenler, tekdüze ve eski moda olanlar, çılgın Zeki Müren kirpikleri, sade haraşolar, karmaşık saç örgüleri gibi.. Bazen bir hata yaptığınızda o sıraya geri dönüp ilmeği geri almak gibi. Dışardan kusursuz görünen bu tamiratın içerden bir iplik sarkması suretiyle mutlaka bir iz bırakması gibi, başkalarında gördüğünüz bir örneğin sizin attığınız ilmeklerle bambaşka bir desen olması gibi, attığınız her ilmikten mesul olmaktansa gidip hazır bir desen bulmak ve ne ördüğünü unutmayı seçmek gibi.. Bazen her insanı canından bezdirse de, arada ilmik attığını bile unuttuğun ve sadece parmaklarını kıpırdattığın anlar vardır, tıpkı şu anda benim yaptığım gibi..

Yarın acaba nasıl bir gün olacak? Desenin hayalini kafamda kursam da, atacağım ilmiklerin her birinden sorumlu olmak bir yandan beni korkutuyor. İlmeklerin kaçının farkına varmayı, kaçından kaçmayı tercih ettiğimi soruyorum zaman zaman kendime. Sonra diyorum ki iki ters bir yüz de örmem gerekse sonunda güzel olacak bu model. Bu model ben nasılsam öyle olacak, elim de acısa biraz, bir iki ilmik geri de çeksem çaktırmadan, sonunda üzerime giydiğim şeyle ben bir olacağım.. O yüzden kendinizi unutarak attığınız ilmikler güzeldir bence, içinde kaybolduklarınızsa en şahaneleridir. Çünkü bir şeyi zorlanmadan, tadına vararak yapmak ve sonucun harika olması kadar neşeli bir tesadüf yoktur bu hayatta.

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben çoğu zaman anı yaşayamayanlardanım...
Nadirde olsa yaşadığım zamanlar hemencecik o anın fotosunu çekiyorum gözlerimle...
Göz kapaklarımı böööle koccamannn açıyorum 2 sn sonra kapatınca manzara sinyallerle beyne ordanda hafıza kutucuğuna gidiiip, kaydoluyor...
Ama ne yazık ki bi "geri dönüşüm kutusu" yok hafızamın...
Öle olsaydı keşke ve unutmak istediklerimi tek hamlede silebilseydim...
Ama hayat böle acısıyla, tatlısıyla yaşamak bu işte...
Neyse ki her ilmekte bize kollarından destek veren dostlarımız var...
İyi ki varsın...

Doruk dedi ki...

Ve yazı yazmak için ekranın karşısına oturduğunda önüne gelen beyaz sayfa gibi,
her sabah hiç dokunulmamış bir günün bizi beklemesi, ne muhteşem birşey aslında.
Kayıp Balık Nemo'daki Dori gibi herşeyin direkt "Geri dönüşüm kutusu"na gitmesi, hiç birşeyden korkmamak, hiçbir adımını tartmamak, kimseye kızmamak, yalnızca ilerlemek güzel olmaz mı?

Gün dedi ki...

Olurdu elbet Burcu, bunu başarmayı çok isterdim, var mı öğretecek birileri bana?

uykusuzadam dedi ki...

Bana sanki en sonunda kendimi hapsedeceğim bir örümcek ağı örüyormuşum gibi geliyor, eğer hayatı senin tasvirine göre gözümde canlandırırsam..

ben bu uzun cümlenin altından kalktım mı ne :)

Margot dedi ki...

Petrekcan,
Herşeyi sonsuza kadar unutabilme ya da hafızamızı sildirme gibi bir şansımız olsaydı o zaman olmamız gereken insan değil bambaşka biri olurduk. Hiç kötü tecrübesi olmamış bir insanla tanıştın mı hayatında? Tahammül edilemez derecede sevimli oluyorlar, tatısız tuzsuz, öyle steril, donuk bir ifade..
Aslolan olgunluktur :-)

Sevgili Burcu ve Gün,
Her sabah yeni bir gündür ama biz kayıtlı bir hafızayla uyanırız. Yazarken örgü benzetmesini kullanmak bana ondan uygun geldi. İlmekler ararda gelir ve bir desen oluşturur, herkesin bir hedefi bir yolu vardır. Fazla korkacak ,kızacak bir şey de yokmuş aslında, insanın ördükçe eli alışıyor nasılsa :-)

Sevgili Uykusuz,
O ilmekleri ben de çok attım, biraz sabırla geri çözebilirsin elini kolunu bağlayanları. Uzun cümleler de sana yakışıyor, kolaya kaçma artık ;-)

Adsız dedi ki...

geri dönüp ilmeği geri almak...
keşke hataları düzeltmek bu kadar kolay olsa
keşke tek bir cümleyle düzeltilebilse herşey
keşke pişmanlıklar bu kadar içimizi yakmasa
keşke hayatımızda keşkeler olmasa

Margot dedi ki...

İlmeği geri aldığında iç tarafta, tercihen gizli bir köşede hep bir iplik sarkık durur, bir iz mutlaka kalır..

Adsız dedi ki...

keşke kadar ömürden beş misli fazla çalan ne var ki? Ya da bir şeyleri geri alma isteği her ne ise... Arkaya bakmaya cesaretim yok belki çok fazla... Belki de ileri bakmaya dönük cesaretim pek güçlü... Bilemeyeceğim işte. Ama bir şeylerden korktuğumdan eminim de korktuğumun yüzünü görüp korktuğumu öldürmek de istemşyorum pek. Bu korku mu beni daha bir dişi yapıyor nedir yoksam? Hani şuy ürkek, kol-kanat altına sığınan dişillerden. Ayyy bilemeyeceğim! Böyledir ahvalim.

Margot dedi ki...

Üç noktları sayesinde tanıdığımız gizemli arkadaşım,
Yazının seni düşündürmesine, birazcık da olsa soru işaretleri yeşertmesine sevindim. Korkularla yaşamak, onlardan kaçmak nereye kadar? Bence hem cesaretli hem dişi olabilirsin yeter ki iste!
Sevgili Küçük Kurbağa,
Extrem'i bilmem ama yazarken aklıma Estarabim geldi! Hani sağdan soldan :-))
Yahu bu ciddi bir yazı!! :-)