Cuma, Mayıs 30, 2008

Aldanma ruhum, kulağımda kiraz, sardunya sularken yazmıyorum bunları!

İşler yığıldıkça yığılıyor ofiste, ama ben buzz gibi görünen o denize bir türlü giremiyor, kendi kıyılarımda gezinip duruyorum. Arasıra ayaklarımı sokuyorum suya, birkaç mail falan yanıtlıyorum, sonra korkunçç bir iç sıkıntısıyla geri kaçıp gazete okumaya devam ediyorum kaldığım yerden. İşlerden oluşan deniz, ben kıyıda oyalanırken büyüdükçe büyüyor, ben ne kadar geri çekilsem de gelip ayaklarıma dolanıp duruyor, beni içine çekmek, beni yutmak istiyor! Ne kadar kaçsam da, şu kapıdan çıkmadan kurtulamam biliyorum. Hergün mecalsizce suya girip, suyun üzerinde durmaya çalışmalıyım. Yüzmeyi geçtim, yüzesim zaten yok, sadece suyun üzerinde durmak bile yeterince zul bana. İşte böyle bir süre kıyılarda dolaşma, denize girdin giremedin, öğlende insafsızca tepeye çıkan güneşin mesai bitimine doğru yavaşça alçalması ve sonunda terliklerini kapıp bu deniz kıyısından kaçmak demek iş hayatı.

Eve dönmek için çıkıyorum her sabah evden.

Yaz zamanı daha da bir depreşen, tepeye çıkan, azan ve çekiştiren serserilik hallerimi zaten ne kadar yazsam az gelir, buradan kıyı kasabalarına yol olur. Ondan şimdi burada nakaratta israfa gitmeyelim.

Girişten gelişmeye doğru topuklarsak ( bu yaz mecalsizliğinde sürünürsek desek daha doğru olur) havaların ısınması ile beraber ruhuma sürekli çeşitli mecralardan kaç kurtul telkinleri çarpıyor, ruh da tabii tepki veriyor, nereye, nereye?? Diye heyecan yapıyor. Bilmiyor ki gariban öyle tavşana kaç, tazıya tut demek kolaydır da iş kalk gidelime gelince herkes ayran budalası gibi bakar da kalır hayata. Nasıl mı? Mesela şimdi öğle tatilidir. Kalktın köşedeki markete kadar gittin bir maden suyu alacaksın, yolda bir bakıyorsun pembe beyaz zakkumlar açmış, çocuklar merdivene oturmuş dondurma yiyerek itişip kakışmakta, havada sen yürüdükçe burnunu gıdıklayan iğde kokusu, ıhlamur kokusu, hanımeli kokusu. Birden bire plazadan çıkmış, zakkuma çarpmışa dönüyorsun. Ama gel gör ki, üzerinde en iyi niyetli hayalle kot, bluz bilmemne, hani nerede şortlar, hani parmak arası terlikler nerede?

İşte sen böyle daha bakkala giderken bile tebdili kıyafet düşersen bir hayalin içine, gel de ayıkla pirincin taşını, kavur tel şehriyesini ve anlat bu ruha o plaza denen içinde florasanlar yanan, klimalı, takım elbiseliler cumhuriyetine dönmesi gerektiğini! Anlat hadi anlat!

Anlatamayacağına göre canımın içi, işte gelirsin böyle iki ucu açık, arasından yaz rüzgârlarının eserek cereyan yaptığı yazılara sığınır, arada iki müzik dinler, ruhunu havalandırır, kontrolcü annesinin sokağa salmadığı çocuklar gibi pencerenin önünde sokağa yanık yanık bakakalırsın.

Yine akşam kurtarır seni, o zaman dersin ki: En azından sabaha kadar bırak ruhunu da istediği gibi salınsın.

Der Margot ve üzerine yaldır yaldır, dalga dalga gelen evrakları görerek hayırrrr! Diye bağırarak yazıdan ayrılır.

5 yorum:

Tijen dedi ki...

Makarna kardeşim,
Yine makarnalı bir günde çaldın kapımı. Bir şeyli makarna değil, makarnalı bir şey yapmış oldum bugün: kabak yemeğini pişirirken içine azıcık kalan makarnamı ekledim, pişti pekala. Yanına Sevilen'in Sauvignon Blanc'ından tadabiliriz, ben pek beğendim!

Margot dedi ki...

Makarnanın kokusunu alıyorum demek ki Tijenciğim :)
Dur o Sevilen şeyin adını yazayım bir kenara ben, beyazlardan gidiyoruz bu aralar.
En son Doluca'nın Neo'sunu denedim, emir& sultaniye karışımıydı çok memnun kaldım. Hafif bir şey tam balıklık, enginarlık! :)

Sibel dedi ki...

Ohh muhabbete geldim ben de, ne içiyoruz ne yiyoruz, nerde benim tabağım kadehim hıı?? Margotcuğum ben de bugünkü mailimle pek bir gaz vermiş olabilirim tatil hayallerine diye düşündüm okurken yazını şimdi. Cümleler devrik, ruhlar hepten devrik, hadi bakalım rastgele.
Az kaldı az:)
Öperim!

Butterfly dedi ki...

Ne güzel eve dönmek için çıkıyorsun her sabah evden, ben de taşınmak üzere derlenip toplanan kolilerin arasına dönmesem keşke diye çıkıyorum, seni seviyorum:)

Adsız dedi ki...

plazadan çıkmış zakkuma çarpmışa dönmek :)
Margot, plaza ruh halini ya da sendromunu diyelim, senden daha iyi anlatan yoktur sanırım..
yine çok iyisin