Pazartesi, Ekim 01, 2007

Yazma Mevsimi

Biraz önce seksen yaşımdan aldığım mektubu okudum yine, gülümsedim. Kendi kendime ve her iki anlamda... Zaman denen kervanın ne başında ne ucunda fark etmiyor, neresinde okursam okuyayım, gülümsüyorum bu mektubu. Develer yüküyle geçmeden zaman, döndüm dolaştım yazdıklarımın, yazacaklarımın, içimde dolup taşmalarına rağmen, onlarla beraber gezip dolaştığım satırların başına oturdum işte. Burada bir merhaba patlatmak lazım tekrar!

Aslında daha önce kara kaplı deftere yazıp çizdiğim bir taslağı temize çekecek, kelimelerinin üzerinden ütüyle geçecektim ki buraya dizmeden jilet gibi olsunlar. Ama nerden elime geçti bilmiyorum seksenlik hatun halimin mektubunu okuyunca, birden yine sırtıma bir pat pat yapıldı, bir destek, bir güven, oturdum en yenisinden bir iki cümlecik daha dizivermeye başladım. Hey hat ki şu anda her şey yeni, yeni bir ev, yeni bir medeni hal, yeni eşyalar ve yeni bir başlangıçla yola devam ediyorum. Ama eski mektupları okumak işte, onun (benim) dediği(m) gibi, onların zamanı geçmiyor bir türlü. Geçmiyor hep bir yerde kalıyor, sadece baştan nerede kalacağını kestirmek meçhul.

Demlikler değişse de yine aynı şekilde demliyorum çayı. Arada kalan, kıstırılan, baş döndüren, aşk dolduran, ev dolduran zamanları nasıl anlatmalı? Evlilikten bahseden bir yazı bekliyorsunuz şimdi siz, balayı fotoğrafları, yeni eve ve evliliğe dair bir yazı. Bende en alası olur, en fistolu evlilik yazısını yazabilirim sizi temin ederim, bir iki tane de pırıl fotoğrafla mutluluğun resmini çizebilirim. Ama şu anda o kadar zaman sonra tekrar denizlere açılmış bir kaptan gibi mutlu ve gururlu hissediyorum kendimi, aman kaptan iki dakika şu sahile de uğrayıver dediğinizi duyuyorum, duymasına da, öyle heyecanlıyım ki yine bırakıyorum bu kâğıttan gemi istediği sahile varsın. Ben yola çıkar çıkmaz rotayı çizip noktayı koymayayım. Bazıları evlenince rotayı çizer, ben rotaları aşıyorum. Kendi rotamı aşıyorum artık, deniz sonbaharda daha güzel kokuyor, daha güzel kokuyor ki anlatacaklarımın tadına varın.

Bir zaman aralığı ki bizi buraya kadar taşıdı. Nasıl geçtiğini bazen ben de anlamadım, bazen çok yoruldum, bitmeyecek bu hazırlıklar bu telaş sandım. Ama bitti işte, o huysuz ama muhteşem balina beni sırtında bir süre sallayıp sersem ettikten sonra sakin bir sahilde bıraktı. Şimdi içimde sevinçten, heyecandan, yenilikten allak bullak olan o tertipsiz deli hisleri alıp devşiriyorum. Şimdiki sevinçlerim daha derli toplu, daha düzayak ama yine çıplak ayak. Bir bahçeli giriş katından hop diye uçurulup, sekizinci kata nihayet kondum. Kartal yuvası misali yukarılardan seyrediyorum, modern hayatın başı bayraklı otoyollarını. Sonbaharın gelişini kokluyorum, rüzgârla beraber serin serin gelip bizim pencerelere çarpmasını seyrediyorum.

Arada geçen o aralıkta nedense yazmaktan korktum bir süre, bir süre nedense yazıyı düşünemedim ona yer açamadım. Şimdi o odaları açıp havalandırma zamanı. Bütün pencereleri açıp, yumuşak başlı sonbahar güneşine bakmanın, daha derin nefesler almanın, her nefeste bir kelimenin buraya uçup, konmasıyla mutlu olmanın zamanı. Çok özlediğin bir şeye yeniden kavuşunca, ona fazla düşünüp taşınmadan dosdoğru sarılmanın.

Hayat memat, geçmiş, gelecek olan ve bitenler. Hiç yeni şeyler değil olanlar. Ama anlatınca hep hoşumuza giden hikâyelerden ve biz ne şanslıyız ki o hikâyelerden birinin iki kahramanı olmuşuz. Hoşa giden, içi ferah eden, mahsustan değil bir de, gerçekten olduğu belli iki samimi umudun birleşmesinden daha güzel ne olabilir? Yan yana ilerleyen, birbirine çevrili iki baş taşıyan omuzların birbirine değmesinden daha cesaretlendirici ne olabilir? Belki işte ben de bu yüzden daha cesur ve daha umut dolu bir başlangıçla yeniden geldim kondum bu sayfalara. İşte bu benim asıl evim, daha sonra yeri geldikçe anlatacaklarımın hepsi kap kacak. Asıl pencerenin çıtası bu, buradan görünen manzaraların hepsinin yansıyacağı pencere bu.
Bu pencere artık sekizinci katta, otuzlu bir rakamı ilk kez bir hafta sonra telaffuz edecek, gidecek daha çok yolu var, buradan baktıkça, yollar kıvrıla kıvrıla gidiyor. Kervanın tam otuzuncu sırasında… Ekranını yeni açanlar için söyleyeyim, buradan devam ediyoruz işte. Belki de işin asıl heyecan verici kısmı başlıyor, en kendini bilen zamanlar geliyor, onların işte hepsinin eli kulağında. Bacak bacak üstüne atmış üç yaşındaki bir velet gülümsemesi, ama hala kendince aklı başında bir selimlik içinde bakıyorum pencereden.

Ve şimdiye kadar gelen giden, ayak kesmeden vefa gösteren komşulara şunu diyebilirim. Bir zaman önce yazdığım şu hayatla imtihanı anlatan yazı vardı ya, hani benim kendi kendimi bilene kadar geçirdiğim sancıların kendince anlatıldığı… İşte tam otuzuma bastığımda yine o kendimi aradığım ve bir parçasını bulup ucundan yola çıktığım yerde olacağım. Yamyam’ın Hasan Ali amca ile tanışacağı, belki biz de bir gün o yaşlılardan oluruz dediğim yazlığa gidiyoruz. Yazdıklarımın temize çekildiği, dönüp dolaşıp bütün parçaların yerlerine oturduğu, kendi kurgusunu mükemmel bir şekilde kendi yazan, kendi söküklerinin hepsini kendi diken terzi hayatım beni koluma kocamı takıp bakın nereye yolluyor yine… Onun bu kıymeti ve manası kendinden menkul sarmalına hayranım. Daha nice sınavlara çekecek beni, daha ne dersler verecek bilmiyorum şu anda, ama bildiklerimi öğretmesine, onları bana tek tek belletmesine ne diyeyim şaşırmış durumdayım.

Hissettiklerinizle gerçekler arasında çok ince, zardan bir geçit var. Ondandır hep hislerimizden emin olamama halimiz, ondandır hayallerin bize hep puslu, hep güvensiz gelmesi, o zar bir delinse arkasındaki katı gerçekten korkarız. Hâlbuki en katısının içinde kavrulduğunu unuturuz bedenlerimizin...

Hayat memat, geçmiş, gelecek olan ve bitenler.
Hiç yeni şeyler değil olanlar.
Bazen ezberlemek için, tekrar tekrar,
Başka hallerde geçtiğin yollar…

10 yorum:

Bal Sultan dedi ki...

Hoşgeldin, mutlu geldin, beni de mutlu ettin, ayın ve haftanın bu ilk günü, senin yeni hayatının ilk yazısında.
"Başka hiç bir şey yapmayın, yazın" demiş ya Raymond Queaneau, elinden başka türlüsü gelmeyenler için en duyulası bu cümleyi hatırlattı bana yazdıkların.
Daha sık okuyacağız artık sanırım seni, ne güzel.
Sevgiler
Banu

endiseliperi dedi ki...

hoşgeldin margot:)
ne güzel mutlusun!her şeyin yeni olması ne hoş. merakla bekliyor olacağım yeni yazıları da.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

Margot cuğum bir yastıkta kocayın. Çok sevindim. HEp sağlıklı ve mutlu olun. Öpüyorum.

www.lezzetaski.com

Cemali Safa-Karaca dedi ki...

Merakla bekliyoruz...
Bakalım yeni dünyan nasıl yansıyacak satırlar...
...
Mutluklar MArgot...

Adsız dedi ki...

Gozlerımız yollarda kaldı ne zamandır,
Hosgeldın!!
Yazı sana sen yazıya yakısıyorsun Margotcugum..


Cansu

Margot dedi ki...

Hoşbulduk komşular :)

Balsultancığım,
Sana uğradım dün, elim varıp yazamadım. Kursa başlamışsın, çok sevindim. Sana ilhamın yanında yeni arkadaşlıklar da getirir umarım, sevgiler benden.

Periciğim,
Yazamıyordum ama sizlere gelip gidip uğruyordum. Şimdi açtık evi işte hayırlısıyla, eşyalar yeni, etraf boya kokuyor. Ben de merak ediyorum yazacaklarımı :)
Sevgilerrrr!

Handecim,
Merhaba, çok teşekkür ederim güzel dileğin için, öpücükler benden.

Teşekkür ederim Cemali,
Bu ara bana çok uzun geldi, inşallah arayı kapatabilirim...

Cansu Merhaba,
Geldim işte burdayım, ben de çok özlemişim yazmayı...
Tekrar hoşbulduk diyelim :)

Adsız dedi ki...

ne güzel bir dönüş yazısı olmuş pırıl fotoğrafsız,fistosuz.
mis gibi.

gezicini dedi ki...

hoşgelmişin komşu.. yeni yazını görmek ne güzel..
sevgiler
gorki

Margot dedi ki...

Sevgili Komşum Ahh,
Evlilik töreni istesen de istemesen de doğası gereği fistolu oluyor ama benim içimden doğal, ferah, kaymak gibi bir yazı yazmak geldi. Ne kadar oldu bilmiyorum ama,
Sizleri de özlemişim yahu, dönüp dönüp blog okuyorum ofiste!

Gezicini Komşum,
Sağolasın, seni de burda görmek hep çok güzel.
Sevgiler benden!

Adsız dedi ki...

merhaba margot,yazını şimdi gördüm
ve okuyuverdim bir solukta..güzel
günler olsun ikinize de..
sevgiyle,anonim abi