Salı, Ağustos 07, 2007

Kırmızı başlıksız yazı ve yedi cüceler

Heyhat günler film olmuş akıyor sayın seyirciler! Sanki yaz da geçiyor, ağustos artık son rehavetlerini salıyor etrafa, sular kesiliyor, elektrikler de cabası… Şehir hayatı zorlaşıyor, insanın canı hep ev istiyor ağustos zamanı. Tabii buzdolabı da çalışsın, sular da aksın istiyor. İnsan bu nankör varlık, ne yoksa onu istiyor.

Ufuk çizgisinde fıldır fıldır sallanan bayraklar, onların dibinden akıp giden otoyol dolusu arabalar, alışveriş merkezleri, yükselen güneş, birbiri ardına süzülen bulutlar, beş vakit ezan sesleri, akşam olunca yanan ışıklar, patlamış mısır kokan sinemalar, sokaklarda yine gün bitmeden can havliyle yapılan yürüyüşler, peşinden koşulan zaman. Peşinden koştukça hiç durmayan, hep sonsuz gibi duran zaman…

Ah benim içindeyken kaybolduğum, yazarken unuttuğum endişelerim. Bazen bütün bunların afakîliğine yetişmek için durup beklemek gerekiyor. Ben durdukça yazıyorum. Duruldukça berraklaşıyor sular. Altından pırıl pırıl çakıl taşları görünüyor. Su kenarına oturup yazıyorum bunları, kafamdaki her şey duruyor bir tek akan zaman, o da çok usul.

Yakın zamanda geçen günleri düşünüyorum, konuşmalarla, seslerle, taşınmalarla, tanışmalarla ve telaşlarla geçen günleri… Yedi, Ağustos gününü düşünüyorum, yedi cüce gibi geçişlerini… Ve gelecek yedi günleri düşünüyorum heyecanla. Gelecek yedi gün ve katları beni çok heyecanlandırıyor. Düşündükçe heyecanlanıyorum, karnımda hemen kıpırdanıyor bir şey, sanki orada bir kapı var düşüncelerimin cereyanını hissettiği anda çarpan, çarpmasıyla yüreğimi hoplatan! Komik ve belki buna sadece ben inanıyorum ama bazen sanki bir büyü gibi geliyor yazdıklarım bana, sanki gerçek olmadan önce yazılmaları gerekiyor… Yazdıkça gerçeklik sırasına giriyor düşünceler, önce kelime oluyorlar, sonra gerçek. Ona gerçek mi deniyor? Bazen inanasım gelmiyor.

Başka hikâyelere kapılıp gitmek için bekliyor ruhum, artık sabırsızlanıyor. Yeni hikâyeler yazmalıyım, hayatı alıp, dönüştürüp sayfanın üzerine dizmeliyim. Beyazları renklendirmeliyim, hepsini, her şeyi ve bütün hikâyeyi baştan yazmak yani karıştırmak için önce tasnif etmeliyim. Günler beni kucağına alıp taşıyor gibi hissediyorum şu anda. Beni ilerde masamın başında, müsait bir yerde indirecekler. Orda indiğim gibi soluklanıp, başlayacağım yeniden yazmaya…

Gelecekte bir gün;

Masanın üzerinde hasır sepetler. Sepetlerin üzerinden pencereye, sakin akan trafiğe bakıyorum. Sabahın henüz ilk saatleri… Sekizinci kattayım. Sekizinci kattan, aşağıya elimde kırmızı bir porselen fincan, üzerimde kırmızı bir sabahlık, mahmur gözlerle bakıyorum. Masanın kenarında ekmek makinesinin tam yarım saat önce pişirdiği süngerimsi minik ekmekler var, diğer kenarında beş kitaplık bir kule. Sonra birkaç dergi ve onlardan kesilip, masanın kenarına mandallanmış resimler. Birazdan ezan okunacak, karşıki dama üç martı konacak. Bilgisayarı açacağım ve yeni bir hikâye yazacağım. Ben yazdıkça, yolda akan trafik hızlanacak, arabalar çoğalacak, bulutlar dağılacak ve güneş tekrar tepeye çıkacak. Ama o zamana kadar dalgın gözlerle pencereden bakıyorum, uyanmaya çalışarak. Kahvenin ılık dumanı, soğuk burnuma değiyor, bilgisayarı açıyorum tanıdık açılış melodisi duyuluyor. Tekerlekli hasır sandalyede tüneyip, bir ekmek elimde, beyaz bir sayfa daha açmayı bekliyorum. Her yer sessiz, cam kenarında yazmaya başlıyorum bunları. Kafamdaki diğer her şey duruyor, bir tek akan zaman. O da çok usul…

7 yorum:

skoer dedi ki...

Ve gelecek yedi ylları düşünüyorum heyecanla. Düşünmenin bir şey getirmediğini bilerek.

Bir Derin Masalı dedi ki...

Yazmak senin için nefes almak, dertlerden kaçış, huzurlu bir sığınak, yogfun bir günün ardından terapi gibi...Öpüyorum....

Adsız dedi ki...

merhaba,bence her sabah güneşi yeni
bir beyaz sayfa olmalı.iyi yazıcılar yazmaya devam etmeli.
öykü ve roman kitapları oluşturul-
malı derim.nedersin?anonim abi

Margot dedi ki...

Skoer,
Düşünmek bir şey getirir mi bilmiyorum, hayal etmek adım atmak gibi bir şey. Seni yürüten başka şeylerdir belki ama hayal etmek adım atmak gibi.

Hande,
Evet bu aralar öyle oldu. Çok yorgunum ve yazıyla dinleniyorum. Ben de seni öptüm

Margot dedi ki...

Kesinlikle katılıyorum Anonim Abi!

temhaangelio dedi ki...

"O da çok usul…" usul usul okuyorum sindirerek.. çok güzel..

gezicini dedi ki...

geçmişte bir gün.. masanın üzerinde bir bardak, limonata ile. yine yanımda dergiler, karşımda deniz. bir yudum limonata, bir sayfa dergi. dışarı bakıyorum, zaman geçiyor. hayata yeni yineden umutla bakmak.. usul usul...
sevgiler komuşu.
gorki