Cuma, Ocak 26, 2007

Dürüst Umutlar

Cenazelerin arkasından sessizce yürüyerek Cuma’ya kadar geldik. Zor bir hafta oldu evet, beklenmedik haberlerle dolu, yürek burkan ve her nedense benim dilimi mühürleyen bir hafta oldu. Anlatmak istediklerimden çok anlamaya çalıştıklarımla dolu bir hafta. Bir şeylere aymış gibi hissettim kendimi ve meğer hiç de bir şey bilmiyormuşum dedim. Aklım, yüreğime karıştı, daha doğrusu aklım can havliyle yüreğime sarıldı, sarmaş dolaş oldular. Gazete okurken korkudan hep öyle sarmaş dolaş kaldılar, yüreğimi aklımla, aklımı yüreğimle teselli edebildim mi bilmiyorum ama ayrılmadılar.

Bazen bu ülkeyi kucaklayıp bir İskandinav ülkesine, karların ortasına taşımak istiyorum. Coğrafi konum Finlandiya olmuş mesela. Sabah kalkmışsınız ve her yer bembeyaz ve biz her şeyden uzağız. Böyle fanteziler ürettiriyor beynime sarılan kalbim. Öyle sıkı sarılıyor ki beynim yumuşuyor ve şefkatli, huzurlu, sersemce fantastik rüyalar görüyor işte! Öyle karmakarışık zamanların, bir türlü iki yakası bir araya gelmeme halinin, sıkılan kemerlerin ve bizi hep içten içe çalkalayan bütün o zamanların, uzak bir coğrafyada silinmesini safça düşlemekteyim. Tarih bilincinden bile, artık sıkıldım. Bugün bütün o sokaklarda gezen çocuklarda, kimde hangi bilinç var ki sıkılmayayım? Herkesin, her şeyin bu kadar bilinç (!) dolu olmasından ve o bilincin gelip şimdide sülük gibi kan emmesinden sıkıntılıyım. Bizde olmayan bilincin, ters tepip başkasına musallat olmasından, o bilincin gelip bizi vurmasından da sıkıntılıyım. Kendi işimize gücümüze bakmak isterken bu geminin bu kadar sallanmasından ve o sallantıların insanların içini, aklını, vicdanını allak bullak etmesinden sıkıntılıyım. Ondandır bizi hiç sallanmayan bir gemiye, buzlar içinde bir diyara alıp bırakasım.

Köprünün başında bekletiyorlar bizi, kapılarda bekliyoruz. Kuyrukta bekleyen insanlar bile bir süre sonra kaynaşıyor, ahbap oluyor. Biz kendi içimizde neden birbirimize sataşıp duruyoruz? Kapılarda bekleşip duruyoruz, ara sıra aralanıyor o kapı bir dolanmış yumak atıyorlar içeri, açmak için birbirimize giriyoruz. Yumağa dolanıyoruz. Biz artık sıkıldık, içimiz katıldı. Bir sürü ahkâm var kesilen ve daha kaç sene kesilecek olan. Ne benim dediğim kötü, ne seninki o kadar fena. Birbirimize fenalık yapmayalım. Böyle kucaklayıp kaçırabileceğim bir çocuk değil bu memleket ben de biliyorum ama içim acıyor işte. Başka türlü nasıl anlatayım? Uyumadan seyrettiğimiz haberler bir hafta boyunca ölümlü, feryatlı, vicdan burkan, özlem doluydu. Gözümüzün önünden geçen şu film şeridine bakın, kalbimizden geçenle aynı mı?

Ben yine de her şeye rağmen umudumu kaybetmiş değilim. İçten içe, bir yerlerde benim gibi hisseden, üzülen, çabalayan ve çabalaması bitmese de, boşa gitmiş gibi gelse de çabalamaktan vazgeçmeyecek, buraları kucaklayıp kaçamadığı için, alıp başını kaçmayacak birilerinin olduğunu biliyorum. Aklını yüreğine bağlamış olanlar gitmeyecekler biliyorum. (- ki gidenlerin bile aklı, yüreği buraya bağlı kalır ). Ne kadar canımız sıkılsa da, ne kadar akşam haberlerinden caysak da, kendi içimizde yapılacak işlerimiz var ve o işler bir gün buraların, bizim buraların işine yarayacak. Şu anda da yarıyor zaten. Benim içime bu duyguyu kim bağladı bilmiyorum ama ne olursa olsun ben o dürüst umuda bağlıyım.

9 yorum:

Oya Kayacan dedi ki...

Coştun yine. Okumayı baştan aldım. Yaşa sen.

Margot dedi ki...

Oya'cığım,
Sen de çok yaşa, canım komşum benim :)

Adsız dedi ki...

senin gibileri var.
ümidini kaybetme.
kalemine, yüreğine, sağlık

Adsız dedi ki...

Hepimizin suçu var. Hepimizin. burdan başlamak gerek herhal. Bir de; bunlar daha iyi günlerimiz. kötü geliyorlar insanlığın üstüne çok kötü.

m.

hera dedi ki...

sevgili margot,
etyen mahçupyanın akıl-yürek ayrıştıran yazısı ile alev alatlının oan cevap yazısının ardından bir ılık su misali bu yazıyı okumak hakkaten iyi geldi. eline sağlık.

Margot dedi ki...

Sevgili İsimsiz,
Ümidimi kaybetmemek için yazıyorum, yazdıkça da kaybetmiyorum zaten. Sağolasın.

Sevgili M.,
Haklısın hepimiz yanlışlar yapabiliyoruz, hepimiz insanız ve herşey insanlar için derler. Ama birbirimizi dinlemeliyiz belki o zaman daha kolay geçer bu günler.

Hera'cım,
Dediğin iki yazıyı da okumadım. Şimdi bakacağım internetten. Yazının iyi gelmesine sevindim, ondan yazmıştım zaten. :)
Sevgiler!

Adsız dedi ki...

Böyle güzel bir yazıya "kabak tadı" verme ihtimaline rağmen; kabul etmiyorum. Çevremde gördüğüm iki ayaklı ve beyinsel kapasitesi evrimleşmiş bütün canlılara "insan" demek en hafif deyimle haksızlık (ben hariç değil) Bilmiyorum ki; belki de konuşmaktan ve dinlemekten vazgeçip artık susmalı.
m.

celerone dedi ki...

Margotum komşum,

Sen bu kadar uzun ara vermezdin. Bana mı çok geldi?

Margot dedi ki...

Selam Celerone'um,
Bana da uzun geldi, ondan yeniden yazıyorum buraya. Kendimce konuşmaya devam ediyorum.
Seni de öpüyorum :)