Pazar, Temmuz 02, 2006

Suluboya

Bazı siyah beyaz filmler var, aynı hayat gibi. Demin işte bir film seyrettim, aynı yaşadıklarım gibi. Neler miydi yaşadıklarım? Yarısından fazlasını sana anlatamam. Bu da hepsi demektir. Genelde işte, bildiğin bir hikâye, kavuşamayan âşıklar. Gündelik hayatta çok fazla duyulan bir şey, bazıları bayılır bu hikâyelerden dinlemeye, bazıları küçük görür bu sulu romantiklikleri. Hepsinden aslında bir doz vardır bu hayatta. Siyah beyaz trajedilerden diyorum, hepimizde vardır azıcık ülser başlangıcı. Başlarken ezilenler, ortasında ezilenler, kangren olup kesilenler… Vardır yani bunlar. Haklısın bazen de yoktur, ama inan bana benim yaşadıklarım vardır, tıpkı o filmin bazı sahneleri gibi. Başlangıcında takılıp kalanlardı benimkiler, ortası işte hiç ilerlemedi. Ortası da, sonu da başlangıçta kaldı, senelerce başlayamayan bir hikâye. Fena bir şey aslında. Ülser başlangıcı. Demek istediklerimi anlıyor musun? Demek istediğim bundan dolayı da sana yarısından fazlasını anlatamam. Çünkü hepsi başlangıcı, başlangıcı hepsi. Siyah beyaz filmler bazen acımasız olabiliyor, gerçekleri mi keskinleştiriyor acaba onlara siyah beyaz bakmak? Sanki oynayanlar da biliyorlar siyah beyaz film olduğunu, ya hep ya hiççi oluyorlar hep. İki kişi, ya hep ya hiççi. Ve hiç oluyor hep.

Bu yazı güneşli bir öğleden sonra yazılıyor. Belki inanmazsın. Öyle güzel pastel renklerde yazılar okuyorsun, sulu boya kır resimleri oluyor bu sayfalarda. Alabildiğine çiçekler, beyaz bulutlu çatıların üzerinden akan bir gökyüzü. O suluboyayı da kuru kuruya yapamıyorsun işte. Duygu iki taraflı bir şey, siyah ve beyaz filmler gibi. Yani dümdüz bir çayırlık gösteriyorum sana, yemyeşil uçsuz bucaksız ve aynen öyle güveniyorum kendime; uçsuz bucaksız. Sadece senin tahmin edeceğini biliyorum, öyle yumuşak bir yeşilliği sana ancak sulu boya yapmayı bilen biri tarif edebilir. Fırçasını suya değdirmişliği olan biri…

Çok kibirli bir iş yapıyorum burada, alabildiğine yalnız. Dolaştığım kıyıları anlatıyorum sana ve sanki bunu benden iyi kimse yapamaz gibi bir his içindeyim, öyle bir hevesli kibirler içindeyim, bilemezsin. Öğle vakti etraf cayır cayır yanarken, serin bir odada, serin bir film seyretmiş, geçmişin saklandığı odalara girip çıkmış gibiyim. Yazı benim battaniyem, yazamadıkça üşüyen biriyim.

Ondan işte siyah beyaz, ucu keskin, sonu ağlamaklı ve kavuşması imkânsız filmler, hayatımın bir yerine değdiğinde, elim çaresiz gelip buraya kıvrılıp, parmaklarımı oynatıyorum sadece. Bir haziran ayı bitip temmuza kavuşulduğunu, her şeyin ve herkesin bir şeyleri bitirip bir şeylere kavuştuğunu, düz bir yolda gidip hiçbir şey anlamayan insanlar gibi değil, lastiğin üzerinde oturan o her şeyden nem kapan titrek yolcu gibi hissediyorum. Anlatabildiğim kadarını anlatıyorum sana, gerisi de içime akıyor pastel renkli sulu boyama su oluyor.

12 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazdıklarının üzerine yapılacak bir yorum varsa o da güzel oldukları.

Donna Quijote dedi ki...

ülser baslangiclari fena.
kangren olup kesilenlerden de fena.
fazlasini anlatmana gerek de yok zaten.
ülseri olanlar icin en azindan.

Adsız dedi ki...

herkes ve herşey birşeylere kavuşuyor. herkes - 1 eşittir herkes oluyor, denklem değişmiyor. Değişmiyor.

Nes london-ist dedi ki...

battaniyen hep ustunde olsun,sıcak gelirse yollarım bi yazlık pike,devam edersin.

hera dedi ki...

margotcuğum,
dolaştığın kıyıları hakikaten en iyi sen anlatırsın, sen yaşadığın için değil, sen hakikaten iyi anlatırsın. pastel renklerin yedisi de karışsın sana bir güzel elbise olsunlar, sen de kavuşmalarını anlat böylece bize sevgili komşum. dileğim budur.
sevgiler,

Adsız dedi ki...

filmlerin gelip de hayatta bir yerlere değmesi insan ruhu için çok güzel bişey bence.

Oya Kayacan dedi ki...

Sevgili Margot, yaşadıklarımız biriktikçe anlaşılmaz / anlatılamaz oluyoruz. Anılar kendini silmeye, başkalarının önüne çıkmaya, kaçıp kurtulma çabaları göstermeye başlıyor. Fazlaca da takarsan adamı ülser yaparlar. Ama o bile güzel. Bir de hiç yaşayamayanları düşünsene.

Adsız dedi ki...

En guzel yorumu galiba Oya Kayacan yapmis ben sadece "evet evet" anlaminda basimi sallayacagim.Bir de siyah beyazin keskinligi baharatli yemekler gibi.Acitiyor ama leziz.

Margot dedi ki...

Canım komşularım,
çok sağolun yorumlarınız için, cevap yazamadım bu sefer tek tek, kusuruma bakmayın. Biraz ayağım kayar gibi oldu toparlandım.

ece arar dedi ki...

yeni buldum blogunu ama ne fark eder değil mi? bundan sonra hep okuyacağım, bir de "Yazı benim battaniyem, yazamadıkça üşüyen biriyim."i ben yazmış olmak isterdim.
sevgiler

Onur Erdoğan dedi ki...

insanın özgün olmayan acısından özgün bir şeyler çıkarabilmesi çok garip ve güzel ve değerli ve saçma ve anlamlı ve salakça ve göz yaşartıcı ve ne bileyim öyle...
yarısından fazlasını anlatmana gerek yok.çünkü biliyorum.yüzlerce başka hikaye de biliyorum.bir kaç tane de yaşadım. ama işte bunlar senin cümlelerin.bu sensin.
neyse ki en güzel battaniyeyi seçmişsin.tamam sustum.

Margot dedi ki...

Sevgili Ece,
Gecikmiş bir hoşgeldin olsa da hoşgeldin!Hep gel, hep beklerim.
Sevgiler benden!
Sevgili Derinlikdelisi,
Herkesin hikayesi birbirine bir yerde değer geçer, ben değdiği yerlerin notlarını tutan biriyim. Ne zaman bir şey olsa böyle değip geçen, ben o şeyin yazmaya da değer olduğunu düşünürüm. Evet bu benim.
Sen de hoşgeldin.