Çarşamba, Mayıs 31, 2006

Mayıs sana teşekkür ederim

Havalar yaza döndü. Kızlar tiril tiril elbiseler giyindi. Bahçe terlikleri çıktı tozlu raflardan. Bakkallara kırmızı, plastik toplar geldi, fileler içinde. Kavun çıktı, beyaz peynirle market arabalarının içinde gezinmeye başladılar. Japone kollar nefes aldı. Dutlar ağaç dallarından atlamaya yeltendi. Her türlü parfüm birbirine karıştı. Filbahri, hanımeli, nergis tabiata çılgın kokular saldılar. Bazı komşular paçalarını kıvırıp, ayaklarını bu sene ilk defa deniz suyuna değdirdi. Bazıları balkonlarına kahveye çağırdı beni.

Ama bunların hepsi sanki birden bire oldu. Bir sabah sanki çat kapı, havalar yaza döndü.

Havaların ısınmasıyla istiyorum ki zaman da genleşsin. Isınan madde genleşir demiyorlar mıydı? Yılın en uzun günlerini yaşarken, bir de oldu olacak geniş zamanlar olsun istiyorum. Enine boyuna, salon salamanje zamanlar. Böylece bir zamanzede olarak; Uzun süreler uzak noktalara dalabilirim. Bütün gün çay simit, Galata Kulesi’nde tüneyebilirim. Boğaza inip saatlerce sulara bakabilir, kıyı kesimlerde tahta bir masada yarım kalan kitaplarımı bitirebilirim. Ve daha bir sürü şey de sayabilirim. Zira zaman maça 1-0 galip başladı, ben arkasından yalınayak başı kabak çocuklar gibi koşarken buldum kendimi. Şöyle bir nefesleneyim. Oturduğum yerden alayım zaman yumağını elime, siz de bir zahmet iki bileğinize sarıverin çileyi, ben geri sarayım. Ben geri sararken bilekler hafif kıvrılacak, bilenler bilmeyenlerden kopya çekebilir.

Bu sıralar evden ziyade bahçede oturuyorum. Daha serin oluyor, çiçeklerle daha bir sefalı. Hiç de yalnızlık çekmiyorum. Zira yeni bir komşum var. Ne zaman taşındı bilmiyorum ama şimdilik gayet iyi anlaşıyoruz. İlk karşılaştığımızda karanlıktı ve ben onu fare sandım! Çok korktum tabii ki, meğerse kendisi gayet efendi bir kirpiymiş. Her akşam hava kararmasına yakın beni ziyarete geliyor, ıslak ekmek ikramımı bayıla bayıla kabul edip, yine tıpış tıpış evine yollanıyor. Terbiye ve ağırbaşlılık timsali kirpim için henüz bir isim bulamadım, önerilerinizi bekliyorum.

Geçen zamanlarda Yeşilköy-Taksim hattında dokuduğum mekiklerin de hesabını tutamadım. Son gidişlerimden birinde sürekli etrafında dolanıp durduğum Galata Kulesi’ne tırmandım. Canım hiç inmek istemedi. Chukie ısrar edince kabul ettim. En çok Topkapı Sarayı’na bakan tarafın manzarasını seviyorum, onu anladım. Sonra Asmalımescit’e dadandım. Sokak masalarında çene sallandırdım akşamlara kadar. Tavanarası’nda yemek yedim. Sonra son Pazar günü Mtlda’nın doğum gün kutlamasına icabet etmek için Yeşilköy’den dolmuşa atladım. Sahil boyunca uzanan mangal dumanlarını yararak Taksim’e kondum. Taksim beni top atışlarıyla karşıladı, dolmuştakilerle beraber zıpladım. Sonra ellerimde Mtlda’nın papatları, İmam Adnan’ın sokağına girdim. Bir binanın 4.katına uçmuş olan Uçan Ev’e tırmandım. Yeni komşularla tanıştım. Damn staja başlamış, geç gelebildi. Sonra Blog Kardeşleri’nden kardeşlerimizle, Turuncu kardeşle tanışma fırsatımız oldu. Sigara börekleri yenildi, çaylar içildi. En son pasta geldi. Ben bir ara kendimi Gizem Özdilli kimdir isimli bir konferans verirken yakaladım, otomobil Osman denen şahsı bile anlatmaya çalıştım. Şimdi sebebini kesinlikle hatırlamıyorum. Sanırım aşure kıvamında çalınmasında sakınca görülmeyen müzik seçiminden dolayı bu hale geldim. Zaten sabit bir ruh halim yoktu, iyice çalkalandım. Hatta bir ara Mtlda’nın omzunun arkasında karşı daireden bize bakan bir yaratık gördüm! Olympos Tanrılarını kıskandıracak bu sarışın şey, pencerede nü (!) bir şekilde sigara içiyordu. Mtlda dedim ben rüya mı görüyorum? Kendisi de hayretler içinde Brad’in Beyoğlu’nda bir pencereden bakan ikizini onayladı. Yan daireden arzı endam eyleyen bu arkadaşa rastlama şansımız varsa ben ara sıra Uçan Ev’e gidebilirim.

En nihayetinde efendim, sessizce dağıldık. Ben kendimi Yeşilköy istikametinden gelirken soluduğum dumanların daha da ziftini solurken buldum. Otoyol kenarlarındaki bu kömür ateşi yakma güdümüzü anlayabilmekte güçlük çekiyorum. Ama sezon kesinlikle açılmıştır dostlar, sahil boyunca tütsülenmek artık kaçınılmaz!

İşte böyle, bugün 31 Mayıs. Haziran da geliyor bir yandan. Ne komik bir laf. Haziran da geliyor, temmuz da. Böyle bir beklenti topu halinde yuvarlanmaktayız. Akşamdan suya koyuyoruz hayallerimizi, sabaha şişsinler, ele avuca gelsinler diye. Ben mesela bir sene önce bu blog’a koydum hayallerimi. Bir senede hayli boy attılar. Bir tane meyve verdiler. İlk elle tutulur mamulüm artık bayilerde. Bunun heyecanını ve sevincini anlatmam çok beyhude bir çaba olacak. Uzun süre nedenini bile anlayamadan uzak kaldığım bir şeye, manama yaklaşıyor olmak…

Kapıyı uzun süre çaldıktan sonra, vazgeçer gibi olup, vazgeçmeyip, dönüp dolaşıp yine çaldıktan, olmayınca yine vazgeçmeyip kapının önüne oturduktan sonra, nihayet kapıdan biri başını uzattı ve Buyurun? Dedi.

Beni içeri alır mı unuttuğum hayat, uzak kaldığım manaya kavuşur muyum, bilmiyorum.
Sadece layık olmaya çalışıyorum, telafi çabasında…

Bana ziyadesiyle iyi davranan Mayıs ayına teşekkürlerimle…

14 yorum:

turuncu dedi ki...

Beni içeri alır mı unuttuğum hayat, uzak kaldığım manaya kavuşur muyum, bilmiyorum.

alacak tabii ki seni içeri, vefalı ve manalı bir eski dostu kabul etmeyecek kadar bencil değildir herhalde? gerçi bazıları evet o kadar bencil diyor ama ben inanmiyorum.

celerone dedi ki...

Margot,

Yine çok güzel yazmışsın. Dergideki yazı için tebrikler. Uzak kaldığın manaya yaklaşmakta ilk adım olur, koşarak yakalayacağın zaman çabuk gelir umarım.

Sevgiler,

Adsız dedi ki...

tebrikler margo.
umarım yazıların hep dergilerde çıkar.

misir dedi ki...

oley oley margot... dergilerdeki kaymak :)

Margot dedi ki...

Turuncu,
Teşekkürler, umarım sen haklısın :)
Celeroncuğum,
Sağolasın, ben de sevgilerimi yolluyorum sana!
Espi,
İnşallah! :)
Mısırcım, ;)

Su dedi ki...

Hic birakmaya gelmiyor, dergilere falan cikilmis bakiyorum. Eee, yarasir ama yetmez Margottocum yetmeeeeez! Senin guzel hikayelerini okuyacak daha cok vaktim olsa :)

Su dedi ki...

Bizim kapimizi KIS caliyor simdi. Yun kazaklara burunme ve yagmurun dinmesi icin dam altlarinda bekleme vakti geldi. Semsiye almayi red ediyorum ama pek tutarli olmayabilirim bu konuda

Margot dedi ki...

Su,
Geldim gittim baktım sitene, hep Tonga Adaları, hep Tonga Adaları!
Şu genleşme teoremini bir çözsek ilk sana göndericem. Hırkalarını giyin, kendine dikkat et, şemsiyeni de al ne olur ne olmaz.
Öpüyorum seni.

Nes london-ist dedi ki...

yazdığın bir kitabı elime alıp okuyabilmeyi de isterim,dilerim margotcum.

Adsız dedi ki...

Kirpinin adi "terlik" olsun. HAni su kocaman tuylu-tuslu terlikler var ya, yururken ses cikarmiyor (senin kirpicik gibi) iste onlardan.

automatisch dedi ki...

ops, sana bi' bira borcum olduğunu hatırladım şimdi. bruch midir nedir o ekte gördüm seni, damn'i falan mutlu oldum (:

Margot dedi ki...

Sevgili Nes,
İnşallah, çok isterim ben de !!:)
Sevgili İsimsiz,
Kirpi çok kabadayı çıktı. Efendi falan ama sözkonusu yemek olunca kedilerle bile kapışıyor. Şimdilik kendisine kirpi abi diye hitap ediyorum saygımdan.
Hellfire,
Ben haftasonu şifayı kapmışım. Artık başka sefere :) Yatak döşek ancak biraz toparlanabildim. Brunch'ın bu sayısını da kaçırmış oldum. Çok merak ediyorum komşular, biri bana Brunch eki tedarik etsin nooolur!!!
Çorbası tasta Margot :(

Oya Kayacan dedi ki...

Bak çok geciktim yine. Ev kargaşası halimle İstanbul Life'lar alınıp görülmeden yok oldu üstelik. Onlarcası birlikte kapıya kondu, ama yeniler koyulmalıydı, o da oldu. "Ev dergi mezarlığı oluyoodu yoksa" dedi Şemşi.

Can Margot işin varacağı yer buydu. Sen artık şöööhreyttt olmalıydın. Derken haftalık sonra günlük yoluna doğru seni kimse tutamaz. Alkışşşşşş.

Ben kirpi okşamaya bayılırım. Ah neyse bu dikenli aşk aşkı halim??? Adını koymam. Her dost kendi adını kendi koyar.

Margot dedi ki...

Canım Oya,
Çok sağolasın, öyle bir havaya girdim ki FEEEEYYMMM diye bağırasım geldi inan olsun:) Öpücükler yolluyorum sana, iyi ki varsın.
İçeriden'cim,
Hatırladım canikom, siz de bloglanmışsınız, hayırlı uğurlu olsun :)