Salı, Mart 07, 2006

Televizyon Teyze, Sadede Gel!

Çalışırken televizyon açık ve nedendir bilmiyorum kendi kendine Kanal D’yi seçmiş, izlettiriyor bana. İzleyemiyorum da değiştiremiyorum da, bir yandan kulağım Gülben Ergen’nin evine misafir oluyor. Kulağım anlıyor ki Gülben’in evine misafir olan sadece kendisi değil, bilumum kocaları. Kocaların biri geliyor biri gidiyor, vızır vızır işliyor kurban olduğumun yuvası. Yurdum gelinlik kızları birini bulamazken bu ne israftır? Resmen kepazelik. Evde kalan kızlar hareketine ağır tahrik! Yedi kocalı Hürmüz’ün legal ve günümüz hali. Boşandık ben hafta sonu çocuğu almaya geldim modeli kocalar, ardı sıra geliyorlar. Kortejden kopan kapıyı çalıyor, her gelenin eline bir çocuk, hayde yallah! Çocuğum baban geldi, sen dur seninki gelmedi, sen biraz oyalan vesaire. Her kocanın birbirinden haberi var. İtalyan koca pizza yapıp yapıp getiriyor, şoför koca varsa bir durum kendisine anında bildirilmesini salıveriyor, çiçekçi kocanın işlevine henüz şahit olamadı kulağım ama yok artık deve derken kaçırmış olabilir. Gülben ve değişik işlevlerde bir seri oluşturan kocalarını terk etmek istiyorum. Fakat İtalyan kocayla şoför koca birbirlerine giriyorlar. Allahım sen Sicilya çocuğuysan ben Sarıyer çocuğuyum bilmem ne. Senarist arkadaşlara buradan hürmetlerimi buketliyorum, hakikaten az rastlanacak bir abuklamaya imza atmışlar.

Bu aralar yorgunum ve yoğunum. Akşamları gözlerim kırmızı gözlü tavşanlarla yarışacak kıvama gelene kadar klavye tıkırdatıyorum. Klavye kendi başına tıkırdamasın diye yanında beraber ve solo çay kaşığı tıngırdatıyorum. Nedense televizyon seyretmesem de televizyon hep açık, orda birileri birilerine bir şeyler derken nedense ben burada kendime açtığım pencereden dışarı bakar gibi hissediyorum. Ben daha kırmızı potinleri parmak kadarken televizyon başına oturulan veletlerden olduğum için, ne yaparsam yapayım televizyon illaki kendi halinde tıngırdayacak. Yemek yaparken, yemek yerken, telefonda konuşurken ve hatta kitap okurken bile televizyon açık. Seyretmesem de kafamı kaldırdığımda rastlama olasılığım olan vukuatları düşündükçe es geçemediğim, sürprizlere açık, evin konuşkan, kendi halinde teyzesi o. Çoğunlukla saçmalayan, ağzı bozuk, öyle kapıyı sabahlıkla açan bir hali var. Onunla ne zaman ilgilenmeyecek olsam, evin sabahlıkla kapıyı açan teyzesi bir köşede kahveyi almış öyle ileri geri konuşuyor olur. Cemiyet hayatından bahseder, kapısından kocalar eksik olmayan kadınlarla ilgili hikâyeler uydurur, James Bond filmleri gösterir ( iki haftadır 007 diyor başka bir şey demiyor pazarları) , bazen dans yarışmaları tertip eder, bazen şirret mahalle teyzeleri birbirini rencide eder, ama genelde hep o pijamanı çıkarmadan gidilen komşunda içtiğin kahve muhabbetlerinden yapar ben çalışırken. Bu da bir ihtiyaç zira. Ben televizyonumun bu hariçten gazellerini bazen dinler gibi yaparım, bazen de gerçekten işi gücü bırakıp, manyetizma olmuş gibi karşısına mıhlanırım. Parmak kadar potinli çocuktan farkım kalmaz, ağzım bazen açık kalır. Annem çok kızar böyle görünce beni, ağzını kapa der. Bazen de yamuk bir gülümseme yapışır, öyle gülerek bakarım şen şakrak sabahlıklı teyzeye. Allah iyiliğini versin e mi? Derim. Sürekli saçmalıyorsun ama arada bir öyle bir şey diyorsun ki, hay Allah !

Neyse efendim. Tavşan kırmızısı gözlerim sinyal vermeye başladı, kafamı kaldırdım Beyaz Gelincik dizisi başlamış Atv’de. Çalışırken açık olan bir müstesna dizimiz daha. Geçen hafta fonda Mustafa’m, Mustafa’m diye sayıklayan bir kız vardı. Pavyondan kurtarıp evlenmiş kocası. Böyle siyah beyaz film tadında işte bizim teyze. Mustafa çiçeği vardır, eskiden böyle teyzelerin evinde olurdu. Afrika menekşesinden sonra anneannemin en bayıldığı çiçektir. Mustafa’m demezdi gerçi de, severdi işte. Geçmiş zaman. Neyse işte sanırım anneannemin sevdiği diziler fonda konuşurken kendimi daha iyi hissediyorum. Kahveye gelen sabahlıklı teyzem yerine koyuyorum televizyonumu, eski gündelik hayatları devşiriyorum.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

ilk yorumda çekingenliğimi atıp, düzenli yorum yazmaya doğru ilerliyorum..

televizyonun engel olamadığım bi çekim etkisi var üzerimde. kafede bile olsa, televizyon açıksa, ne kadar iğrenç bi şey de olsa, gözümü alamıyorum kendisinden. o yüzden bıraktım ben de artık, şimdi bilgisayarımın monitörüne esir oldum.

terskose dedi ki...

Haklısın Margot aynı durum bizde de var. Mesela babam; gazete okurken bile televizyon açık. Fakat ben rahatsız oluyorum çok nadir izliyorum televizyonu. blogkardesleri olarak son favorimiz Aliye mesela :)

jelatin dedi ki...

Bizdeki teyze anne tarafından Paris, baba tarafından Milanolu efendim. "Kağıt bebekleri" (hastayım magazin tamlamalarına) giydirip defileler düzenliyor o kutunun içinde. Keza benim televizyon açıkken hep FTV/World Fashion olur ekranda. Çalışırken, okurken... Hatta yemek yerken bile... Ha yediğim lokmalar boğazıma diziliyor mu, hayır. Aynı iştah, aynı boğaz.

Margot dedi ki...

Seçil,
Aynısı bende de var, yemek yerken en hazzetmediğim şey bile olsa gözüm oraya takılı kalııyor. En iyisi böyle yerlerde sırtını dönüp oturmak ama onun da çaresini bulmuşlar, her köşeye bi teyze!
Damn,
Aliye bulaşıcı bir virüs gibi!
Jelatin,
Ben de FTV'den acaip sıkılıyorum, bizim mahalleli teyze daha bir konuşkan. Seninki farklı olur tabii Avrupa görmüş kadın :)

mono dedi ki...

bi dönem günleri dizilerle tanımlar hale gelmiştim, şimdi hiçbirini düzenli seyretmiyorum ama hayat gene de devam ediyo :)

XMAN dedi ki...

margot, adsl li internetim olduktan sonra tv seyretmeyi nerdeyse unutmuştum.pc ve net in tv ye çare olduğunu düşünüyordum ama sanırım sende pekde işe yaramıyor:)türk dizilerinden sıkılanlar için anime diziler tavsiye edebilirim.netten indirip seyrediyosun böylece aynı andan pc kullanıp dizi seyrediyorsun:))

Margot dedi ki...

Bona,
Ben de o sadece çarşambalar için geçerli idi: bknz. Avrupa yakası+ Hırsız polis kombinasyonu. Ama şimdi perşembeye almışlar Hırsız Polisi.
Xman,
Yok bizim teyzeye internet falan işlemez. O ben uyanık oldukça öter durur :)