Pazartesi, Mart 13, 2006

Çekil Aradan Mart!

İlkbaharla aramızda bir engel var: Mart.

Bu hafta sonuna kadar kendisi ile iyi geçiniyorduk. O benim fazla üzerime gelmiyordu, ben de kendisine bir bahar ayı muamelesi yapıyordum ki, aslında öyledir. Baharın ilk ayı değil misin sen kardeşim? Baharın ilk ayı gibi davrandığın zaman, canımsın, gözümsün. Baharın ilk ayına saygım sonsuz. Ama yok illa ki bir kara kış halleri, bir soğukluklar, sevimsizlikler! Yağmurlar yağdırmalar, bir giderayak şımarmalar. Çekilsene kardeşim aradan! Çekil baharla kavuşalım! Kötü adam rolü nereye kadar? Engellenemez bir son bu, gel sen de yumuşa, aradaki buzları çöz, vazgeç şu inadından, gel bu sene Martlığına bir son ver. Baharla aramızdan çekil, hatta büyüklük göster aramızı yap. Bak o zaman nasıl severiz seni, Mart deriz, çok baba bir aydır. Gel he de, dindir şu yağmuru..?

Dün efendim naçizane projem dahilinde Beyoğlu’nda gezeyim dedim. Gün ortasına kadar çalışmakla prangalıyız hala ve bu hal üzerimizde hala bir kurtulamadık ama ekmek parası neylersin halet-i ruhiyesine sebep oluyor olmasına ama biz önümüzdeki maçlara bakalım diyor bu konunun şimdilik üzerinde durmuyoruz. Efendim sözleştik Chukie ile keşif gezisinde beraber taban tepeceğiz. Ama Mart ayına ayırdığım bozuk atma seansımı İstanbul trafiği artık burama kadar gelerek (yazar burada boğaz nahiyesine işaret etmektedir, yanlış anlaşılmasın) kapıverdi. Genelde trafiğe bizim de bir katkımız olsun kampanyası dahilinde Yeşilköy’de arabayı bırakıp dolmuşa biniyorum. Ama dün itibarı ile fark ettim ki ben ne yapsam devede kulak, ben ne desem havada bulut, İstanbul trafiği git gide bir çözülmez kilit, iki damla yağmur yağsa tımarhanelik edecek bir kıvam, bir kaza olsa mahsur alan bir canavar. Bu aralar genellikle yürüdüğüm için kendisiyle muhatap olmuyorduk ve çeken ben olmadığıma göre kırk yılda bir mahsur kalıp da şikâyet etme şımarıklığını göstermeyeyim derken dün artık pes ettim. İmdat! Yetkililer İmdat artık sizden de İstanbul trafiğinden de imdat, bakın daha Beyoğlu’nun çamur deryasına düşeceğim ama yola çıkmadan pes ediyorum, havlu atıyorum, vallahi imdat!

Bu hislerle Beyoğlu’na varmaya tahammülüm kalmadan kendimi Pera Palas merdivenlerinde dolmuştan attım. Dolmuştan kendimi atmam ile o ana kadar ahmak arkadaşlarla şakalaşan yağmur a bir saniye Margot gelmiş diyerek beni fark etti ve deli gibi yağmaya başladı. Ben zaten bütün bunları göze alıp buralara geldiğim için ahmaklığı kimseye kaptırmazdım ama haydi neyse. Chukie’ye dedim ki papikler süpermiş de hangi arkadaş müsveddesi sana hava açacak dedi, isim ver intikam timi olarak kendisinde yoğunlaşalım. Hava açacak diyen arkadaş, buradan sana sesleniyorum, kim olduğunu biliyoruz ve seni izliyoruz. Bu kadarı da sana yeter…

Her neyse gezimize Galata dolaylarından başlamayı ve Taksim’e geri yürüyerek sonlandırmayı düşündük. Yağmur eylem planımıza doğru yağmaya devam ediyordu ama ben nedense geçer birazdan diye sevimsiz bir şekilde ısrarcıydım. Neyse efendim yağmurla beraber Galata’ya aktık. Sırılsıklam kulenin dibinde durduk. Kafamı kaldırıp baktım Galata’nın alamet-i farikasına, bir daha sevdim kendisini. Islak kediler gibi kokoreç kokan sokaklarda biraz dolandık. Yağmur yağdı biz inat ettik, biz inat ettik o yağdı. Sonunda biz pes dedik. Yokuş üzerinde bir kahveye sığındık. Şimdi düşündükçe bizi karşılayan garsonun garson kılığında bir melek olduğunu anlıyorum. Kendisi paltolarımızı, şapkamı ve atkımı da dâhil olmak üzere kuruttu, benim yanımdaki elektrikli sobayı fişe taktı ve bize çay verdi! Gazeteleri okuduk, ıslanan insanlara baktık, kuruduk ve çay içtik. Daha çok turist insanların geldiği bu mekânın sanırım üst katı yine turist insanlara barınak olacakmış ve bu işe de hostel deniyormuş. Vay şanslı turist insanlar dedim, çünkü bu insan sıcaklığıyla geçen lüksü (!) memleketlerinde hayatta bulamazlar. Belki bazıları annelerinde bile bulamazlar ama bizim insanlarımızda hala var bundan. Ondan ben bizimkileri çok seviyorum. Güzel arkadaşımın dediği gibi: Canım biz !

Neyse efendim memleketimizin insanına bir daha aşık olduktan sonra yağmur dindi, biz de başladık Doğan Apartmanı’na oradan da Tünel’e doğru yürümeye. Doğan Apartmanı şu hüyela gibi sarı olan bina, hakikaten devasa ve enteresan. Sanırım Eşkıya’yı da burada çekmişler ve meşhur takımından bu binada oturanlar olurmuş hep. Biz de gidip zillere baktık, hani varsa sevimsiz bir meşhur ziline basıp kaçabiliriz, ama sanırım artık apartman görevlisi denmesini tercih eden kapıcı olduğunu sandığımız şahıs bize öyle dik ve direkt baktı ki kötü emellerimizi bırakıp kaçtık.

Buradan yeni açılan Çin Büfe’sine gittik ve geberene kadar Çin yemeği yedik. Mekândaki herkes eminim bizi görgüsüz oburlar olarak teşhis etmiştir. Dakikadaki takdire şayan sipariş oranımızla sanırım bir rekora daha imza attık. Fakat kapı malzemeleri taşıyan çocuklar tarafından açılıp kapandıkça ben Mart soğuğu ile tekrar tekrar muhatap oldum. Kendisine iyiden iyiye gıcık olmam bu ana rastlar.

Arka sokaklarda bir iki yer daha keşfetme çabamız, Beyoğlu’nun çamurunca mütemadiyen sabote edildi. Yine de bir safari hırsı ile bata çıka ilerledik fakat bu sefer de gecenin karanlığı ve aydınlatmadan nasibini almamış sokaklar, karanlıkta her biri bir sürpriz çukur halini alan tekinsiz çamur hendekleri bizle; Nerden çıktınız ayol deli misiniz nesiniz? Diyerek kafa bulmaya başladılar. Biz de artık daha fazla ısrar edemedik, Beyoğlu gezimiz yan yatmış, çamura batmıştı, yeni döşenen granitler tek tek sökülürken bir isyan dalgası daha geldi ve çaaat diye çarptı! O an ki isyan duygumu sizinle hangi kelimeler eşliğinde paylaşabilirim inanın bilmiyorum. Bir tanecik Beyoğlu ve bir tanecik İstiklal var, neden ihanet edilir ki?

Neyse öfkeler içinde olmayan dolmuşu bekleyen insancıklar sırasına geldik. Chukie’yle vedalaştık ve ben İstanbul trafiği içinden cengâver gibi sıyrılıp bizi kurtarmaya gelecek dolmuşumuzu beklemeye başladım. Soğuktu ve bu sefer yağmur her damlasıyla ahmaklığımı damgalıyordu.

Ertesi gün yani bugün hastalandım.

Bu yazımızdan çıkarılacak dersler:

- Beyoğlu’na girmeye cesareti olan vatandaşlara gösterdikleri sabırdan ötürü belediye tarafından plaket verilmelidir, şu an beğenilmeyip sökülen granitler, verilecek plaketler olarak değerlendirilebilinir.
- İstiklal caddesi boyunca yanan şıkırdım avizelerden bir kaçı sökülüp ara sokaklarda önümüzü görmemiz ve çukura düşmememiz açısından değerlendirilebilinir.
- Bu uygulamaya kadar, sokağa çıkarken, lastik çizme ve el feneri gibi olmazsa olmaz aksesuarlar unutulmamalıdır.
- Olmayan dolmuş beklenirken her an gelecekmiş gibi bir tavır takınılmalı, her şeye öyle fazla takılı kalınmamalıdır.
- Hem zaten en iyisi paşa paşa evde oturmaktır, hayır kurtlu musunuz nedir, anlamadım!
- Son olarak Mart ayı yine sana sesleniyorum: Ya efendi ol ya da çekil aradan, zaten kafam bozuk!

21 yorum:

celerone dedi ki...

Geçmiş olsun sana Margotcum. Bu mart böyle kafa bozan bir aydır, bulaşmaya gelmez. İyi dinlen, c vitaminlen. Tv teyzeye de söyle, sevimli şeyler anlatsın sana.

Adsız dedi ki...

İstanbul'un bütün felaketleriyle bir günde boğuşmak zorunda kalmak zor oluyor tabi, geçmiş olsun! Ama herşeye rağmen memnun kalmışsınız bu geziden gibi geldi.
Bu Çin Büfe'si dikkatimi çekti, söz konusu ucuz (ama lezzetli tabi) Çin yemeğiyse bütün duyularımla odaklanabilirim konuya. Nerededir bu büfe, ya da hakkaten büfe midir?
Bugün hava güzel görünüyor ama Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yine yağmur yağacak demekte, güneşli günlerin yeniden buralara uğraması dileğiyle..

Margot dedi ki...

Celeroncum,
Sağolasın, dinlenmek haram bize, c vitamini ve asprin ikmalinden sonra yola devam :)
Seçil Selam!
Daha verimli olabilirdi tabi ama Mart ayı ve belediye çalışmaları(!)sağolsun! Çin Büfe Turnacıbaşı sokakta, hemen sağ kolda. Çin restoranları gibi fahiş fiyat uygulamasının olmaması güzel tabii :)

XMAN dedi ki...

mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır atasözüde seninle aynı serzenişte bulunmuş atalarımıza ait sanırım.yarıladık martı ha gayret margot:)
beyoğlunun bu hali çok üzücü.3 ay önce geldiğimde de berbattı.galiba daha beter olmuş.sabır diliyorum siz istanbullara

XMAN dedi ki...

istanbullulara dicektim ama yanlış yazmışım.anlaşılır diye düşündüm ama genede içim rahat etmedi.sabır diliyorum siz istanbullulara:))

Gün dedi ki...

Çin Büfe mi adı? Harika bir haber bu. Mart bence de artık çekilse aradan çok iyi olacak.

Adsız dedi ki...

İlkbahara olan özlem büyüktür Mart ayı çıkmazı...(bir matematik teoremi gibi)
Dolayısıyla sabırsızca beklemeye devam...
:)
Ha gayret dostum az kaldı...

MS dedi ki...

İstanbul yazılarınız her zaman ki gibi akıyor :)
Elinize sağlık.
Ha bir de: Mart martlığını yapmasa neyi yazacaksın ki? :)

Margot dedi ki...

Xman,
Sağolasın, Beyoğlu yürek kanatıyor maalesef...
Gün,
Hakikaten öyle, artık Çin yemeği ucuz yemek manasına gelmeli, zamanla olacak sanki...
Petrek,
Bekliyoruz hadi bakalım!
Timegoesby,
Teşekkürler, Mart bitsin Nisanı yazarım. Geçenlerde Latife Tekin'in bir lafını okudum; bir yazmak bir de aşık olmak karar vermekle olmaz diyor. İkisi için de şükrediyorum.

terskose dedi ki...

Ahaha işte biz İstanbul aşıkları İzmir'e hapsolmuşken siz tadını çıkartamayın diye belediye elinden geleni yapıyor. Nisan'da İstanbul'da olacağım ama söyle bana Margot durum çok mu vahim, toparlanmaz mı o zamana kadar? Hayır gelip de çamurlarda yüzeceksem 9 saat çekemeden kendimi burada körfeze atayım? Çok geçmiş olsun diyorum bu arada umarım en kısa sürede iyileşirsin ama bu yazı çok feci şekilde İstanbul hasretimi depreştirdi bilmiş ol :)

Margot dedi ki...

Damn,
Nisana biteceğini sanmıyorum, granitleri beğenmemişler. Artık iki arada bir derede nasıl döşedilerse o çirkin granitleri kimse görmemiş çünkü döşerken (!)
Çıkan eski granitlerden bir tane de sana ayıralım geleceksen, cesur bir gence benziyorsun :)

mono dedi ki...

ben biliyorum başıma gelcekleri de o yüzden gelmiyorum işte ist'e. oysa ankara öyle mi :PpP

terskose dedi ki...

evet evet geliyorum çok büyük olmasa da bir parça ayır bana hatıra manyaklığım vardır :)

XMAN dedi ki...

damn,bir izmirli olarak senin izmir hapsine anlam veremedim.bence türkiyenin en güzel illerinden birinde yaşıyoruz.istanbul u bende çok seviyorum.ama bence daha yaşanılır bir kent izmir.tabi benim görüşüm:)

nirem dedi ki...

çok alternatif mekanlar arayisina girmemek lazim bu durumda.. benim çikardigim ders de bu oldu..bildigimiiz sevdigimiz yerlere gidelim canim ne gerek var yorulmaya :))

terskose dedi ki...

ben bayılıyorum İstanbul'un her haline ve İzmir eaaöh işte.

XMAN dedi ki...

çok lafını ettik istanbulun.hafta sonu istanbula yolculuk çıktı. granitler hala duruyor mu margot:)

skoer dedi ki...

papik derken?

JTB (JourneyToBlue) dedi ki...

Margotto'cum...
yine eline sağlık..
mart ayı ile aranda geçenlerin oldukça büyük bir kısmını ben de paylaşmaktayım kendisiyle. (neyseki bugün aradan çekilme kararı almış gibi bir hali var, umarım sadece göstermiyordur!)
beyoğlu'na olanlar konusunda aldığım duyumların gerçekliğini çok güzel ve acı bir biçimde ifade etmişsin. allah belediye başkanından razı olsun diyorum o halde!!
boşver, herşeye rağmen kıçını kırıp evde oturma, bunalım yapar..
sevgiler

Margot dedi ki...

*Bona,
İstanbul'un üzerinde pek bir tepinen var, dubakali noolcek?
*Damn ve Xman,
Telaşa mahal yoktur hepimize yetecek kadar granit müsveddesi stoklarda mevcuttur.
*Nirem nirem :)
Olmaz, her gün yeni bir şey öğrenmeliyiz, sonra da evet bugün ne öğrendin diye kendimize sormalıyız! :)
*Skoer,
Papik bir nevi havalı pabuç. Bknz adidas, converse ve benzerleri havalı papiklerdir :)
*Dilayra,
Bir Zeyna bir de ben bu kadar kararlı ve inatçıyız inan olsun! Bu arada bugün İstanbul'da yağmur yağıyo seller akıyo, Mart köşeden nanik yapıyo!

elif dedi ki...

gecmis olsun. istanbulun yagmuru hakikaten insani canindan bezdirene kadar yagmasiyla meshur.

dogan apartmaninin avlusuna yillar (9-10) once iki kafadar adim atmistik, su meshur dogan apartmani nasil birseymis, evlerin nasil bir deniz manzarasi varmis bir gorelim hele diye.
o zaman da elit kolit bir yerdi ama bu kadar trendy degildi sanirim. en son avluyu parmaklikli otomatik demir kapiyla davetsiz misafirlere kapattiklarini duymustum. apartman degil migfer dibi mubarek...

herneyse, adimimizi attigimizdan beri 30 saniye gecmemisti ki uc basamakli yaslara merdiven dayamis birkac teyze cesitli camlarda belirip canhiras cigliklarla kiskislamisti bizi. neye ugradigimizi anlamadan oyle bir kacisimiz vardi ki avludan, yanlislikla daldiklari sebze tarhindan kovalanan tavuklar gibiydik.

o gun bugundur apartmana da, oturanlarina da acayip antipati beslerim.