Salı, Ocak 03, 2006

Kırmızı şapkalı uğur böceklerim


Yeni yıla nasıl girerseniz öyle geçermiş. Yeni yılın ilk günü ne yaparsanız bütün sene onu yaparmışsınız. Yeni yılı kiminle beraber kutlarsanız, bütün seneniz bir arada geçermiş. Kara kedi önünüzden geçti, ayna kırıldı, bıçağı uzattım alıverdi, uğurlu günüm cuma, uğurlu çiçeğim şebboy! Yok, böyle şeyler! İnanmayın bunlara! Ben mesela, hurafelere inanmam, sadece takıntılarıma inanırım zira takıntılarım sapasağlam ayaktalar. Bir gün olsun beni yalnız bırakmadılar. Onlar hurafeler gibi insanı tereddütte bırakmazlar, takıntıların garantidir. Onları sadece kabul edersin ve onlarla yaşlanırsın. Takıntın yakana takılmış (!) bir uğur böceği broşudur, beraber yaşaman için onu sevimli bulman gerekir. Ve kimse ama kimse yakandaki kırmızı uğur böceğini yadsıyamaz!

Bu sabah kahvaltıda Dilek’e dedim ki; Zeytin çekirdeklerini saklamamışsın! Peçeteyi çekirdeklerin üzerine keskin bir jestle uzattım ve dik dik baktım yüzüne. Oradan da mı görünüyorlar? Dedi masum kuzu yüzüyle. Evet! Dedim hiç yumuşamayarak, buradan hepsi görünüyor işte! Hemen ölü çekirdeklerin üzerini örttük.

Bu nadide takıntım ne zaman başladı ben de hatırlamıyorum. Ama bildim bileli var ve yakamla bir olmuş, yakama kaynamış durumda! Zeytin çekirdeklerine (yeşil ve siyah olmak üzere ki; yeşil siyaha nazaran kerhen daha az tiksindirici benim için) mümkünü yok bakamıyorum! Benimle kahvaltı eden her kim ise bunu bilir, bilmeyenler uyarılır. Önce bana gülerler, tarzlarına göre ya ayan beyan ya da bıyık altından. Ben de şimdiye kadar ne kötülüğümü gördünüz, bu da benim zayıf noktam, saklayın şunu derim melül melül bakarak ve yerin dibine geçerek. Bunu dememek için savaşlar vermedim mi? O tarafa bakmamak, beyaz tabağın üzerindeki mevcudiyetlerini tamamen reddetmek gibi çeşitli yöntemler fos çıktı, hepsi nafile. Bakamıyorum, bakarsam eğer, yiyemiyorum. Böyle. Beni böyle sevin.

Diğer yandan her şeyi pat diye söyleme huyum bir yana bir de ne dedim ben şimdi diye hemen akabinde pişman olma huyum var. Söylediğim hakaret olmasa, hakareti tanımasa, öylesine komik olma derdiyle bile söylenmiş olsa, söyler söylemez sanki arkamdan biri sinsice yaklaşıp bir kazan kaynar suyu başımdan aşağı boca ediyor. O anda içim içimi yiyor. Bu da edilecek laf mıydı? Kesin kızdı, bak sustu. Çok içerledi galiba. Artık benimle bir süre görüşmez, hatta yüzüme bile bakmaz bundan sonra. Bundan sonra beni görünce homurdanır ve hemen yolunu değiştirir. Ben kesin gecelerce ağlarım. Uykularım kaçar. Kesin! Sürekli mesajlar çekerim cevap vermez. Ben de iş yerine giderim ve çıkmasını beklerim. Günlerce, çıkıp yanıma gelip, affettim demesini. Sen kalk böyle bir laf et, dam üstünde saksağan! Tanrım ne yapacağım şimdi ben? Efendim?........Oh! Nihayet konuştu!! Oralı bile olmamış meğer! Neyse boşuna sıkılmışım işte. Ne diyordum? Evet, şekerim zeytin ezmesi de bir çözüm ama maalesef ben pek sevmiyorum.

Gülmeyin, taş olursunuz. Ben bunu günde bir seferden az olmamak kaydı ile mutlaka yaşarım. Bunlar benim sevimlilik şapkası giydirdiğim uğur böceklerim. Sevimliler ama sonuçta böcekler! Tanımadığım insanlara kahvaltı sırasında zeytin konusunu pek açamıyorum mesela. Bu yüzden insanlarla kahvaltıda tanışmamalıyım. Yani sen koskoca müdür bilmem kime; Sayın muhterem önemli odalar başkanı, zat-ı muhterem bey sakıncası yoksa çekirdeklerinizi hafif sola tabağın altına doğru.....? Yani rica etsem...?

9 yorum:

Ilgaz Gürses dedi ki...

İkinci durum bende de mevcut. Bazen suçluluk duygusuyla günlerce dar ederim kendime hayatı, uykularım kaçar, ama genelde ilgili kişinin olup bitenden haberi bile olmaz. Birinci durum da çok rahatsız ediyorsa seni sanırım psikolojide çaresi var böyle şeylerin. Bir zamanlar annemin bir arkadaşının yağ takıntısı olmuş. Marketlerde filan yağların önünden geçemiyormuş, evde sofrada herkese bin kere elini yıkatıyormuş. Terapiyle geçmiş sonra hepsi.

Adsız dedi ki...

Ehe, ehe :)
Bende kaç yıllık arkadaşımın bu huyunu yıllar sonra duyup şok bana şoklar bana yaşamıştım...
Şimdi alıştık, kahvaltı sofrasında Margot sofrası adabına göre yiyoruz yemekleri...
Olsun gülü seven dikenine katlanır...
Ben bölede seviyorum seni canımın içi...
Yeni yılda da "hooop çekirdekler peçetinin altına..."...

celerone dedi ki...

Allah iyiliğini versin diyorum Margot. Sabah sabah zeytin çekirdeklerime bakıp güldüm senin yüzünden.

uykusuzadam dedi ki...

Komşusu aç yatarken böyle kahvaltı sofraları hazırlayanlara ne denir ben söylemiyorum artık :))))

Margot dedi ki...

Sevgili İncir Çekirdeği,
Bu takıntı kaderin bir cilvesi! Beni seven çekirdeğini saklar, çok şey mi istiyorum? Sen söyle! :)
Teşekkür ederim Petrekçiğim, empati küpüm :))
Celerone'cuğum,
Amin hepimizin. ( İyilik bakımından) :)
Uykusuz,
Sen mi aç yatıyorsun?Ah kıyamam! Çikolata şelalerine ne demeli peki? :) Hem çekirdeğini saklayanın başımın üzerinde yeri var!

mono dedi ki...

margot sen bu 2 de kaldıysan çok iyisin, bu arada 2.cisi takıntı sayılmaz bana da oluyo artık vicdan mıdır nedir sebebini bilemedim.

DAMLA dedi ki...

Bak bende de tuvalet kağıdı takıntısı vardır.
Bir kere mutlaka perforeli yerinden kopratılmalı. Eğer benden önce kullanan rastgele kopartmışsa imkanı yok kullanamam... Önce düzgün kopartır, atar...Sonra kendim için kopartırım !!... Bir de şu t.kağıtlarını ters takmıyorlar mı.. sinir olurum.Nerede olduğum önemli değil illaki düzeltirim...

Deadora dedi ki...

damla da olan hastaligin aynisi bende de var.. inanmiyorum :) benden biri daha varmis ayni :)

Margot dedi ki...

Bonacım,
Hepsini söyler miyim yahu? Deli miyim ben :))

Damla ve Dea,
Boşverin canım, yuvarlanıp gidiyoruz işte. Takıntıları kabul edip seviceksin, enn güzeli!