Salı, Şubat 03, 2009

Sıradan bir sabah ve kozmik bilinç


Bir İstanbul sabahından daha merhaba dedi kafamdaki radyo alarmı. Bugün şehirde hava ılık görünsede çok fena ayaz, sakın kalın paltonuzu giymeden, şapkonunuzu kafaya geçirmeden çıkmayın dışarı. Güneş aldatıcıdır, modern zamanlar da öyle! Ayağa kalkıp, perdeyi açınız ki yeni bir gün başlasın. Günaydın!

Günaydın çokbilmiş spiker efendi. Ben hala rüyamda tilki kovalamanın derdindeyim. Neden tam birini yakalmışken diğeri gelip saçımdan çekiyor ve ben tam ona hamle yaparken elimdekini kaçırıveriyorum? Biri kapıyı cırmıklıyor. Tamam, Colin Efendi tamam, sana da açtım kapıyı.

Naber? Benden de iyilik noolsun. Sürtün sürtün bacaklara sürtün. Her sabah aynı numara, bir sabah da beni değişik bir şovla karşılasan ne olur yani? Hani sizde yaratıcılık? Kendini tekrarlama Kazım, benim gibi olma yavrum. Bi dur, düşücem şimdi!

Bugün günlerden ne Kazım? Bence Salı. Çarşamba desem senin için ne farkeder? Evet, senin için hergün bayram. Devir göbeği yat, canın sıkılınca gel elimi ısır kaç. Çok manalı bakmadığının ben de farkındayım canikom. Ben de içimden konuşuyorum zaten.
Dün gece şu ‘Biz ne biliyoruz ki Yarabbim Tanrım?’ isimli filmi seyrettik Yamyam’la. Orda da kadınceğiz ( hani şu sağır hanım var ya, eskiden bir sürü filmde oynardı hani) aynaya bakıp kendini şişman görüyor ve ‘Senden nefret ediyorum, çirkinsin, fenasın, hayvansın!’ diyor ya kendine. Aklıma o sahne geldi şimdi aynaya bakınca. Yok, ben kendime bu sabah fena şeyler diyeceğimden değil. Öyle aklıma geldi son seyrettiğim şeyin o olması sebebinden. Ama sana bir şey diyim mi? O film fos. Yani ‘ Yarabbim Tanrım’ film birazcık Quantum anlatmakla başlayıp, bol bol manipüle ederek devam ediyor. Zaten hanım kız da kendiyle barışıp, göz kalemiyle çıplak vücuduna mavi simli kalpler çizerek mutlu mutlu yatıyor küvette son sahnede. Bence de sıyırmıştır, hiç tarzım değil evet. Mavi simli göz kalemini nereden bulduğu meçhul, belki ev arkadaşınındır. Göz kalemi diyorum. Göz, göz! Uyuyosun sen hala Kazım. Kozmik güçlerle alakalı bir şey anlatıyorum sana burda. Quantum çekirdeğinden bahsediyorum. Atom nedir biliyo musun? Haaa bakarsın işte öyle.

Yürü, bugün ne giyelim isimli sıkıcı rutine gidelim. Yatağın kenarında oturup dolaba bakarken senin kucağıma yatıp fırsattan istifade yine kendini sevdirmeye çalışmanı da ezberledim artık. Ha evet kapı açıkken çamaşırların arasına girip saklanma oyununu unutmuşum. Onu yapmasan? Hayır, görmüyorum bazen kalıyosun dolapta! Bak şimdi hem böyle entel görünüşlü, hem biraz hanımcık, hem çok dar olmayan hem de çok bol olmayan bir şeyler lazım bu pantolonun üzerine. Çok alık bakıyosun halaa! Al sen şu top yaptığım çorabın peşinden koş! Hayda!... Koşsana!.... İyi koşma… Sen bilirsin.

Günaydın! Bugün günlerden salı… Haftaya alıştığımızın göstergesi olarak renkli kıyafetlerle orijinal küpeleri kombinliyoruz. Aklımıza ilk gelen şeyler sırasından hemen pozitif duygu verenleri sıralıyor, o duyguyu alıp boynumuza sarıyoruz. Şimdi Spiker Efendi'den günün gülümseten duygularını alalım;

- Teşekkürler Margot. Bugün gülümseten duygularımız sırasıyla şöyle:

*Hava soğuk olsa da, genelde güneşli bir gün olacağından gün içinde daha pozitif bir ruh durumu içinde olman bekleniyor.
*Sabah işe arabayla gideceğin için Ayça Şen’i rahatlıkla dinleyebilecek ve muhtemelen yine gülmeden edemeyeceksin.
*Akşam Canım Ailem’de mutlaka içine su serpecek bir sahne olacak. Misal; Meliha, Samim ve Seyhan’ın kapı önünde hayal kurup, çekirdek yedikleri sahne. Eve gelmeden sahlep almayı unutma.

11 yorum:

Aymen dedi ki...

merhaba, pisinizi gördüm geldim. benimkide Tiger.

Margot dedi ki...

Colin Kazım koş! Sana kardeş geldi :)
Hoşgeldin Aymen,
Tiger da pek yakışıklıymış :)

Basak dedi ki...

Margot, o film fos ama kitabı süper. film mecburen özü pas geçmiş, sinema dili özü anlatmakta yetersiz kalmış. Ama kitabı hayata bakış açısını ciddi bir şekilde değiştirebilir. Tavsiye ederim. Büyükçe bir kitap, baskı kalitesi harika, tercüme başarılı...

Adsız dedi ki...

Sıradan bir sabahı yaşanılası bir an kılabilmişsin! Biraz kozmik bilinç serpiştirerek galiba.
Güzel yazıyorsun, nasıl desem sadece güzel değil naifçe...
Bilmem sosyomattaki profiline, mesajlarına bakıyor musun. Bir mail atmıştım. Belki birkaç cümle ederiz diye. Lütfen münferit olanı önemse!
Kleist.

Margot dedi ki...

Merhaba Başak,
Kitabını okumadım ama filmi ilk seyrettiğimde heyecanlanıp bunlar diyor yahu diye internetten biraz araştırma yaptım haklarında. Filmi çekenler ve filmdeki proflar bir derneğimsi şeyle bağlantılılar. Bir okulları var ve filmdeki çoğu bilim adamı o okulla bir şekilde bağlantılı. Filmdeki o sarışın hatun da ( gözlerini kocaman yapa yapa konuşan) medyum mu neymiş. Bilmem kaç yüzyıl öncesinden bir yaratık onun bedeni ile insanlara mesaj veriyormuş. Özetle anlatılan konudan bağımsız olarak anlatanların bir nevi new age tüccarı olduklarına kanaat getirdim ben.

Merhaba Kleist,
Sosyomatla malesef hiç bir alakam kalmadı diyebilirim. Sadece blogger'lar sayesinde zamanında oluşturulmuş bir profilim kaldı yadigar. Demek ki arada hala bana okuyucu/komşu paslıyor sosyomat :)

Aslında blog yazıları ile ilgili blog'a yorum yapılmasını tercih ederim. Diğer yerler bana hep yabancı kalıyor çünkü.

Bu arada yazıları beğenmen beni sevindirdi.Yazarken o an içimden ne gelirse onu yazıyorum, pek planlı programlı bir şey hiç değil. Blog yazıları için bu kesinlikle öyle. İnsanın kafasından gelenleri içinden gelebildiği gibi yazma özgürlüğünün olması da az buz şey değil.

Basak dedi ki...

Filmde bazıları öyle, evet o okulun öğrencileri ama hepsi değil, özellikle kitapta görüştükleri kişiler, bir çok bilim adamı var, okuldan bağımsız. Sanırım filmin finansörü o okulun öğrencilerinden, aynı zamanda yazarlardan biriydi. Her durumda kuantum fiziği ve dinamiği, okul mokul tanımadan, benzer bir gerçeği işaret etmekte. Kitap kuantum fiziği ile ilgili zaten, filmde daha bir ayağı yere tam basamamış "istersen olur" mesajıvar ki Secret filmi de bu sebeple havada uçuyor, seyredene yanlış mesaj gidebiliyor. Oysa "öz" daha farklı.

Oya Kayacan dedi ki...

Geç okunmuş bir yazı oldu. Günlerden bir hafta sonraki Çarşamba. Sabah kahvesinin sıcağıyla Kazım'ın sırnaşıklığı yakıştı. Cancan&Annoya

engindeniz dedi ki...

Merhaba,Margotto blogunu izliyle takip ediyorum ve sana blog ödülü yolladım:)Sevgiler..

Adsız dedi ki...

KEdiniz güzelmiş:D

Adsız dedi ki...

çok tatlıııı

Adsız dedi ki...

margot, ne guzel bir sabah,.. yani hemen ardindan ise gidilmeyecek de sanki gunesin altinda cimlere yatip keyfedilecek,,

keske spikerler, havadurumu gibi gulumseme bahanelerimizi listelese di mi? hos bir fikir olmus,,

sevgiler,