Perşembe, Şubat 07, 2008

Beni sıcakta okuyun

Çok sık hasta olan bir çocuk olarak bana, her doktor ziyareti ertesinde iğne yazıldığını ancak iğneci teyzenin ziyaretleriyle anlardım. Kötü bir sürpriz gibiydi iğneci teyze ziyaretleri, başıma kötü bir şey geldiğinin ayan beyan habercisiydi, elinde çantası kapıda belirmesi. Fakat o günkü gelişinin kötü bir süprizden öteye gidebileceğini pek tabiidir ki bilemezdim.

Karlı bir akşamdı. Televizyonda bir şeyler oynuyor, masa bir yandan toplanıyor. Demlik sobanın üzerine yerleştirilmek üzere evin bir ucundan bir ucuna taşınıyordu. Derken kapı çaldı. Sesinden tanıdım, oydu! O an içimde şahlanıveren zaptedilemez bir ağlama hissiyle sarsıldım. Yine mi? Talihsizliğime acımak, o acıyla bir kenara sinmek yerine öfkeyle kalktım ve evi birbirine kattım. İğne olmamak için türlü kudurukluklar, azgınlıklar ve şımarıklıklarla evin içinde dört döndüm.

Onun sinirinin üzerini kalın bir sabırla örtmüş, elinde iğne köşede sırasını bekleyen halini hiç unutamam. Sonunda o kadar ağlamış ve yalvarmıştım, o kadar bağırmıştım ki, herhalde kıpkırmızı olmuştum ve korkunç görünüyordum. Bana bu seferliğine iğne yaptırmaktan vazgeçtiler. İğneci teyze elinde şırıngası olduğu halde yanıma yanaştı, ona meydan okumamdan hiç etkilenmemiş gibi önce cayır cayır gaz sobasına, sonra da bana baktı sakince. ‘Seni huysuz çocuk, beni bu karlı kışlı gecede buralara kadar getirdin, senin de büyüyünce her gittiğin yer buz kessin!’ dedi. Bunu demesiyle şırıngasını havaya fışkırtması bir oldu. Sonra çantasını topladı, eski paltosunu giydi ve evden çıkıp, gitti. Pencereden karlı sokakta yokuş yukarı ağır ağır ilerleyip, kaybolmasını seyrettim.

İşte iğneci kadının büyüsü o günde işlemeye başladı ve bugünlere kadar her kış sekmeden devam etti. Evimde hiç üşümedim, hatta hep çok ısındım ve şükrettim. Ama dediği gibi gittiğim her yerde üşüdüm. Ya cam kenarına düştü yerim, ya dolmuşta biri çok da lazımmış gibi cam açtı, ya da cereyan ortasına oturttular beni! Kış ortasında gittiğimiz tatillerde biz gitmeden önce birden bir ısıtma sorunu çıkıverdi, donarak uyuduk geceleri. Hadi bunu bırakın gittiğim, ayak bağladığım iş yerlerine ne demeli? Buyrun buradan(http://margotto.blogspot.com/2006/12/ara-sicaklar.html) yakın o hikâyeyi!

Velhasıl haftalardır yine arızalı olan ısıtma tesisatımız ofiste kuzey kutbu havası estirmeye devam ederken, kiminle konuşsam ve üşüdüğümden bahsetsem hepsi:’ Yine mi? Burda da mı Margot?’ Gibi tepkiler verdi. Ben de size hikâyeyi baştan anlatayım dedim. Artık sebebini biliyorsunuz işte! Bundan sonra ‘Yine mi üşüyorsun?’ gibi manasız sorularla talihsizliğimi deşmeyeceğinizi ve beni kamp çadırı bozması paltomla başbaşa bırakacağınızı umuyorum.

petite poisson: Yahu ben girmeyeli blogger ayarları mı değiştirdi komşular? Bir kelimeyle link verdiğimiz zamanlar gerilerde mi kaldı? Eski yazıya link verecektim, o satır kaybolmuş beceremedim bir türlü. Bilenler bilmeyen Margot'a bir öğretiversin. Mersi.

Hiç yorum yok: